11. DİYOR Kİ

Sonntag, 22. Juli 2007

ATATÜRK DİYOR Kİ

Milletler Cemiyeti'ne (Birleşmiş Milletler ) başvurmayı düşünmüyoruz, fakat davet ederlerse katılırız. (1932)

Orijinal belgeleri:

ata_1

ata

atakalpak
atayazi

AVRUPA VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER

Avrupa'nın bütün ilerleme ve medenileşmesine karşılık Türkiye tam tersine gerilemiş ve düşüş vadisine yuvarlanadurmuştur. Artık vaziyeti düzeltmek için mutlaka Avrupa'dan nasihat almak, bütün işleri Avrupa'nın emellerine göre yapmak, bütün dersleri Avrupa'dan almak gibi bir takım zihniyetler belirdi.
Halbuki hangi istiklal vardır ki ecnebilerin nasihatleriyle, ecnebilerin planlarıyla yükselebilsin ? ..
Tarih böyle bir hadiseyi kaydetmemiştir ...

Biz Türkler, bütün tarihimiz boyunca hürriyet ve istiklâle timsal olmuş bir milletiz.

Ne kadar zengin ve müreffeh olursa olsun, istiklâlden mahrum bir millet, medenî insanlık karşısında uşak olmak mevkiinden yüksek bir muameleye lâyık sayılamaz.

Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir. Ben milletimin en büyük ve ecdadımın en değerli mirası olan bağımsızlık aşkı ile dolu bir adamım. Çocukluğumdan bugüne kadar ailevî, hususî ve resmî hayatımın her safhasını yakından bilenler bu aşkım malumdur. Bence bir millete şerefin, haysiyetin, namusun ve insanlığın vücut ve beka bulabilmesi mutlaka o milletin özgürlük ve bağımsızlığına sahip olmasıyla kaimdir. Ben şahsen bu saydığım vasıflara, çok ehemmiyet veririm. Ve bu vasıfların kendimde mevcut olduğunu iddia edebilmek için milletimin de aynı vasıfları taşımasını esas şart bilirim. Ben yaşabilmek için mutlaka bağımsız bir milletin evladı kalmalıyım. Bu sebeple milli bağımsızlık bence bir hayat meselesidir. Millet ve memleketin menfaatleri icap ettirirse, insanlığı teşkil eden milletlerden her biriyle medeniyet icabı olan dostluk ve siyaset münasebetlerini büyük bir hassasiyetle takdir ederim. Ancak, benim milletimi esir etmek isteyen herhangi bir milletin, bu arzusundan vazgeçinceye kadar, amansız düşmanıyım.

Milli egemenlik öyle bir nurdur ki, onun karşısında zincirler erir, taç ve tahtlar batar, mahvolur. Milletlerin esirliği üzerine kurulmuş müesseseler her tarafta yıkılmaya mahkumdurlar.

Cumhuriyet fikir serbestliği taraftarıdır. Samimi ve meşru olmak şartıyla her fikre saygı duyarız.

Egemenlik kayıtsız ve şartsız milletindir.

Gerçi bize milliyetçi derler. Ama, biz öyle milliyetçileriz ki, işbirliği eden bütün milletlere hürmet ve riayet ederiz. Onların milliyetlerinin bütün icaplarını tanırız. Bizim milliyetçiliğimiz herhalde hodbince ve mağrurca bir milliyetçilik değildir.

Bilelim ki milli benliğini bilmeyen milletler başka milletlere yem olurlar.

Milli mücadelelere şahsî hırs değil, milli ideal, milli onur sebep olmuştur.

Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır.

Milli his ile dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir. Dilin milli ve zengin olması, milli hissin gelişmesinde başlıca etkendir. Türk dili, dillerin en zenginlerindendir. Yeter ki, bu dil şuurla işlensin. Ülkesini, yüksek bağımsızlığını korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır.

Bir dinin tabiî olması için akla, fenne, ilme ve mantığa uygun olması lazımdır.

Her fert istediğini düşünmek, istediğine inanmak, kendine mahsus siyasi bir fikre sahip olmak, seçtiği bir dinin icaplarını yapmak veya yapmamak hak ve hürriyetine sahiptir. Kimsenin fikrine ve vicdanına hakim olunamaz.

Türk Milletinin istidadı ve kesin kararı medeniyet yolunda, durmadan, yılmadan ilerlemektir.

Medeni olmayan insanlar, medeni olanların ayakları altında kalmaya mahkumdurlar.

Büyük dinimiz çalışmayanın insanlıkla hiç ilgisi olmadığını bildiriyor. Bazı kimseler çağdaş olmayı kâfir olmak sayıyorlar. Asıl küfür onların bu zannıdır. Bu yanlış tefsiri yapanların maksadı İslâmların kâfirlere esir olmasını istemek değil de nedir? Her sarıklıyı hoca sanmayın, hoca olmak sarıkla değil, dimağladır.

Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz. En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır.

Medeniyetin emir ve talep ettiğini yapmak insan olmak için yeterlidir.

Biz dünya medeniyeti ailesi içinde bulunuyoruz. Medeniyetin bütün icaplarını tatbik edeceğiz.

Bizim devlet idaresinde takip ettiğimiz prensipleri, gökten indiği sanılan kitapların dogmalarıyla asla bir tutmamalıdır. Biz, ilhamlarımızı, gökten ve gaipten değil, doğrudan doğruya hayattan almış bulunuyoruz.

Milletimiz her güçlük ve zorluk karşısında, durmadan ilerlemekte ve yükselmektedir. Büyük Türk Milletinin bu yoldaki hızını, her vasıtayla arttırmaya çalışmak, bizim hepimizin en kutlu vazifemizdir.

İnsan topluluğu kadın ve erkek denilen iki cins insandan mürekkeptir. Kabil midir ki, bu kütlenin bir parçasını ilerletelim, ötekini ihmal edelim de kütlenin bütünlüğü ilerleyebilsin? Mümkün müdür ki, bir cismin yarısı toprağa zincirlerle bağlı kaldıkça öteki kısmı göklere yükselebilsin?

Ey kahraman Türk kadını, sen yerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın.

Anaların bugünkü evlatlarına vereceği terbiye eski devirlerdeki gibi basit değildir. Bugünün anaları için gerekli vasıfları taşıyan evlat yetiştirmek, evlatlarını bugünkü hayat için faal bir uzuv haline koymak pek çok yüksek vasıflar taşımalarına bağlıdır. Onun için kadınlarımız, hattâ erkeklerimizden çok aydın, daha çok feyizli, daha fazla bilgili olmaya mecburdurlar; eğer hakikaten milletin anası olmak istiyorlarsa.

Ben icap ettiği zaman en büyük hediyem olmak üzere, Türk Milletine canımı vereceğim.

Gençler cesaretimizi takviye ve idame eden sizlersiniz. Siz, almakta olduğunuz terbiye ve irfan ile insanlık ve medeniyetin, vatan sevgisinin, fikir hürriyetinin en kıymetli timsali olacaksınız. Yükselen yeni nesil, istikbal sizsiniz. Cumhuriyeti biz kurduk, onu yükseltecek ve yaşatacak sizsiniz.

Yüksek Türk! Senin için yüksekliğin hududu yoktur. İşte parola budur.

Benim naçiz vücudum nasıl olsa bir gün toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti ebediyen yaşayacaktır.

Sizler, yani yeni Türkiye'nin genç evlatları! Yorulsanız dahi beni takip edeceksiniz... Dinlenmemek üzere yürümeye karar verenler, asla ve asla yorulmazlar. Türk Gençliği gayeye, bizim yüksek idealimize durmadan, yorulmadan yürüyecektir.

Biz cahil dediğimiz zaman, mektepte okumamış olanları kastetmiyoruz. Kastettiğimiz ilim, hakikati bilmektir. Yoksa okumuş olanlardan en büyük cahiller çıktığı gibi, hiç okumak bilmeyenlerden de hakikati gören gerçek alimler çıkabilir.

Müsbet bilimlerin temellerine dayanan, güzel sanatları seven, fikir terbiyesinde olduğu kadar beden terbiyesinde de kabiliyeti artmış ve yükselmiş olan erdemli, kudretli bir nesil yetiştirmek ana siyasetimizin açık dileğidir.

Mualimler! Yeni nesli, Cumhuriyetin fedakâr öğretmenleri ve eğiticileri, sizler yetiştireceksiniz. Ve yeni nesil sizin eseriniz olacaktır. Eserin kıymeti, sizin maharetiniz ve fedakârlığınız derecesiyle mütenasip bulunacaktır.

Milleti kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir. Öğretmenden, eğiticiden yoksun bir millet, henüz millet namını almak istidadını keşfetmemiştir.

Dünyanın her tarafından öğretmenler insan topluluğunun en fedakâr ve muhterem unsurlarıdır.

Okul sayesinde, okulun vereceği ilim ve fen sayesindedir ki, Türk milleti, Türk sanatı, Türk iktisadiyatı, Türk şiir ve edebiyatı bütün güzellikleriyle gelişir.

Türkiye'nin asıl sahibi ve efendisi, gerçek üretici olan köylüdür. O halde, herkesten daha çok refah, saadet ve servete müstahak ve layık olan köylüdür. Onun için, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin iktisadi siyaseti bu aslî gayeye erişmek maksadını güder.

Ekonomik kalkınma, Türkiye'nin hür, müstakil, daima daha kuvvetli, daima daha refahlı Türkiye idealinin belkemiğidir.


ATATÜRK' ün Türk genci ve Türk Gençliğine Seslenişi..

ATATÜRK'ÜN BURSA NUTKU

“Türk genci, inkılapların ve rejimin sahibi ve bekçisidir.
Bunların lüzumuna, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Rejimi ve inkılapları benimsemiştir Bunları zayıf düşürecek en küçük veya en büyük bir kıpırtı ve bir hareket duydu mu; bu memleketin polisi vardır,jandarması vardır, ordusu vardır, adliyesi vardır… demeyecektir.
Hemen müdahale edecektir Elle, taşla, sopa ve silahla... Nesi varsa onunla eserini koruyacaktır.
Polis gelecektir; asıl suçluları bırakıp, suçlu, diye onu yakalayacaktır Genç, ‘Polis henüz inkılap ve cumhuriyetin polisi değildir’ diye düşünecek fakat asla yalvarmayacaktır.
Mahkeme onu mahkum edecektir. Yine düşünecek: ‘Demek adliyeyi de ıslah etmek rejime göre düzenlemek lazım...
Onu hapse atacaklar kanun yolundan itirazlarını yapmakla beraber; bana, İsmet Paşa ‘ya, Meclis ‘e telgraflar yağdırıp haksız ve suçsuz olduğu için tahliyesine çalışılmasını, kayırılmasını istemeyecek.. diyecek ki:
‘Ben, iman ve kanaatimin icabını yaptım. Müdahale ve hareketimizde haklıyım. Eğer buraya, haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı meydana getiren sebep ve amilleri düzeltmek de benim vazifemdir..’

İşte benim anladığım Türk genci ve Türk gençliği…”

5 Şubat 1933
imza_ata
Mustafa Kemal ATATÜRK



BURSA NUTKU - AÇIKLAMA -

ÖNSÖZ

Atatürk’ün “Bursa Nutku”, günümüzün en ilgi çekici konularından birisi haline gelmiştir. Zamanın Bornova Savcısı, Bornova Asliye Mahkemesi’nde, “Nutuk”u okuyanların, halkı kanunlara karşı gelmeye teşvik iddiası ile dava açtı. Bu sırada dönemin Yargıtay Başkanı’nın “Adalet Yılı” açış konuşmasında, “Nurculuk” dolayısıyla, Atatürk’ün Bursa Nutku’nu tekrar etmesi üzerine şiddetlenen tartışma, halen devam etmektedir. Bu nutkun anarşiyi teşvik ettiği, özellikle “Atatürk tarafından söylenmediği” yönünden gazetelerde başlayan tartışmaya, sonunda dönemin Başbakanı da katılmıştır.

Konu, Senato ve Millet Meclisi kürsülerinde konuşulmuş, konuşulmaktadır. Nihayet, Atatürk Üniversitesi asistanlarından biri, nutkun Stalin tarafından söylendiğini iddia edecek kadar kendinden geçmiştir. Türk tarih Kurumu’nun nutkun Atatürk tarafından söylendiğini açıklayan kısa bildirisine rağmen, dönemin Başbakanı nutkun Atatürk’e nispetini şüpheli olarak ilan ettikten başka, bu nutuk Atatürk tarafından söylense bile, suç teşkil eder görüşünü ileri sürmüştür. Yani Atatürk’ün inkılapları nasıl millete mal olmuş olanlar ve mal olmamış bulunanlar diye ikiye ayrılmış ise, şimdi de Atatürk’ün nutukları veya sözleri suç teşkil edenler veya etmeyenler diye ayrılmak teşebbüsüne geçilmiştir.

İşin garip olan tarafı, nutkun ilk defa 1947’de yayımlandığının bilindiği, bugüne kadar 19 yıl, sayısız yerde yayımlanıp söylendiğidir. Gene kesin olarak bilinmektedir ki, bu nutuk 1949’da İzmir’de bir DP toplantısında Celal Bayar tarafından Şeref Balkanlı’ya verilerek okutulmuştur. O tarihte Demokrat İzmir Gazetesi, bu olayı ve nutku yayımlamıştır.

O tarihlerde çok partili hayata henüz geçilmiş olmasına rağmen, herhangi bir takibat yapılmamıştır.

1954’te bu nutkun ilk cümlesi, Ankara’da Ziraat Fakültesi’nde taşlar üzerine kazılmıştır.

Nihayet 1958’de, “gericilik” olayı ile ilgili olarak Ulus’ta basıldığı zaman Ulus Gazetesi hakkında, Ankara Savcılığı, takibata geçmiş ve fakat bizzat Adnan Menderes’in ilgilenmesiyle Ulus hakkında “ademi takip” (bildiğim kadarıyla takipsizlik demek) kararı verilmiştir.

Siyasi düşünceler ve hesaplar bizi hiçbir şekilde ilgilendirmemiştir. Bizim için önemli olan Atatürk’ün bu nutku söyleyip söylemediğini ortaya koymaktır. Söylenmemiş bir sözü söylenmiş gibi göstermeye kimsenin hakkı olmadığı gibi, söylenmiş bir sözü de, yok etmeye kimsenin hakkı yoktur. Hele Atatürk’ün sözlerini yok etmeye, kimsenin gücü yetmez.

1958’de Ulus hakkında takibat yapıldığı zaman başlayan araştırmalarımın sonucunda bu nutkun kesin olarak Atatürk tarafından söylendiği inancına vardım. Bu inancım tanıklar, olaylar ve belgelere dayanmaktadır. Zaman zaman basın toplantıları yaparak, kamuoyuna ve araştırıcılara kolaylık sağlayabilecek bilgiler verdim. Bursa Nutku’nun Atatürk tarafından söylendiğini ifade ettim. Tartışmaların cereyan ettiği günlerde, araştırmalarımın sonuçlarını Ulus Gazetesi’nde yayımladım.
( 25 Kasım – 3 Aralık 1966 günlü Ulus Gazeteleri)

Tartışma hâlâ bitmemiştir. Araştırmalarımın ana hatlarını yayımlamanın yararlılığını ve zorunlu olduğunu uygun gördüm. Karşı iddiaların en ağır ve en önemlilerini de, diğer bazı yazılarla birlikte, kitabın sonuna aldım. Böylece okuyucu, nutkun olmadığını, söylenmediğini, Stalin’in olduğunu iddia edenlerin görüşlerini de okumak imkânına sahip kılınmıştır.

Ben bir “tarihçi” değilim. Tarihçilerin de, şu sırada ne ile meşgul olduklarını bilmiyorum. “Türk genci inkılapların ve rejimin dhip ve bekçisidir” sözlerine uyarak “nem varsa onunla” eserimizi korumaya gayret ettim.

Ankara – 4/1/1967
Reşit Ülker



ATATÜRK’ÜN BURSA NUTKU ve KUŞKULAR

Atatürk’ün inkâr ve yok edilmek istenilen Bursa Nutku hep bilindiği gibi şöyledir:

"TÜRK GENCİ İNKILÂPLARIN VE REJİMİN SAHİBİ VE BEKÇİSİDİR. BUNLARIN LÜZUMUNA, DOĞRULUĞUNA HERKESTEN ÇOK İNANMIŞTIR. REJİMİ VE İNKILÂPLARI BENİMSEMİŞTİR. BUNLARI ZAYIF DÜŞÜRECEK EN KÜÇÜK VEYA EN BÜYÜK BİR KIPIRTI, BİR HAREKET DUYDU MU: BU MEMLEKETİN POLİSİ VARDIR, JANDARMASI VARDIR, ORDUSU VARDIR, ADLİYESİ VARDIR … DEMEYECEKTİR. ELLE, TAŞLA, SOPA VE SİLAHLA… NESİ VARSA ONUNLA ESERİNİ KORUYACAKTIR.

POLİS GELECEKTİR, ASIL SUÇLULARI BIRAKIP SUÇLU DİYE ONU YAKALAYACAKTIR. GENÇ, “POLİS HENÜZ İNKILAP VE CUMHURİYETİN POLİSİ DEĞİLDİR” DİYE DÜŞÜNCEK FAKAT ASLA YALVARMAYACAKTIR. MAHKEME ONU MAHKÛM EDECEKTİR. YİNE DÜŞÜNECEK: DEMEK ADLİYEYİ DE ISLÂH ETMEK, REJİME GÖRE DÜZENLEMEK LÂZIM…

ONU HAPSE ATACAKLAR; KANUN YOLUNDAN İTİRAZINI YAPMAKLA BERABER, BANA, İSMET PAŞA’YA, MECLİSE TELGRAFLAR YAĞDIRIP HAKLI VE SUÇSUZ OLDUĞU İÇİN TAHLİYESİNE ÇALIŞILMASINI, KAYRILMASINI İSTEMEYECEK, DİYECEK Kİ: BEN İMAN VE KANAATİMİN İCABINI YAPTIM. MÜDAHALE VE HAREKETİMDE HAKLIYIM. EĞER BURAYA HAKSIZ OLARAK GELMİŞSEM, BU HAKSIZLIĞI MEYDANA GETİREN SEBEP VE AMîLLERİ DÜZELTMEK DE BENİM VAZİFEMDİR. İŞTE BENİM ANLADIĞIM TÜRK GENCİ VE TÜRK GENÇLİĞİ…"



KORKU ve KUŞKUNUN NEDENLERİ

Atatürk’ün nutkundan neden korkulmaktadır? Neden kuşkulanılmaktadır? Önce bunu çözümlemek lazımdır. Bu nutuktan korkulduğu, kuşkulanıldığı içindir ki: Ona hücum edilmekte, inkar edilmekte, hakkında kovuşturma yapılmakta, hakkında dava açılmakta ve en nihayet onun Stalin tarafından söylenmiş bir komünist manifestesi olduğu gibi iğrenç bir iddiaya kadar gidilmektedir. Çünkü; bu yola sapanlar “inkılapları ve rejimi” çiğnemek ve çiğnetmekle ayakta durabilmektedirler.

Dini politikaya alet edenler Türk Milliyetçiliğine, Türk Milletine, Türk Devrimlerine düşman olanlar. Halkın egemenliği yerine, halkı egemenlikten yoksun bırakarak şeriat düzenini getirmek isteyenler. Atatürk’e “tek gözlü teccal”, “islam teccali” ; Ziya Gökalp’e “mülhit” diyenler… (…) ve benzerleri nutukta sözü geçen “inkılapları ve rejimi” çiğnemek isteyenlerdir. Bu nutkun kendilerine karşı Atatürk tarafından söylendiğini bildikleri için ve bir gün bu nutkun dünyayı başlarına yıkacağına inandıkları için onu yok etmek istemektedirler İşte kuşkularının, korkularının nedenleri budur.

Bu nutuk münhasırsan “inkılaplar ve rejim” için söylenmiştir. Laikliğe karşı girişilen bir kımıldanma hali için söylenmiştir. 1958’de Ulus gene Nurcuların faaliyetlerine karşı bu nutku basmıştır. Yargıtay Başkanı Nurculukla ilgili karar dolayısıyla nututan bahsetmiştir. Kuşkulananlar neden dolayı kuşkulandıklarını hayet iyi bilmektedirler.



BURSA NUTKU ANARŞİYİ TEŞVİK EDEN BİR NUTUK MUDUR?

Atatürk’ün Bursa Nutku, memlekette anarşi yaratacak, halkı kanunlara karşı gelmeye kışkırtacak, devlet nizamını ihlal edecek bir nitelikte gösterilmekte ve bütün iddialar bu temele bina edilmektedir. İşte bundan ötürüdür ki bu nutukun gerçekten halkı kanunlara karşı gelmeyi, anarşi yaratmayı, devlet nizamını ihlal etmeyi teşvik eder bir nutuk olup olmadığında birleşmek lazımdır.

Atatürk nutkunda ne diyor?

"TÜRK GENCİ İNKILÂPLARIN VE REJİMİN SAHİBİ VE BEKÇİSİDİR. BUNLARIN LÜZUMUNA, DOĞRULUĞUNA HERKESTEN ÇOK İNANMIŞTIR.

BUNLARI ZAYIF DÜŞÜRECEK EN KÜÇÜK VEYA EN BÜYÜK BİR KIPIRTI, BİR HAREKET DUYDU MU: BU MEMLEKETİN POLİSİ VARDIR, JANDARMASI VARDIR, ORDUSU VARDIR DEMEYECEKTİR. HEMEN MÜDAHALE EDECEKTİR VE KENDİSİ ESERİNİ KORUYACAKTIR."

Önce nutuktan açıkça anlaşılmaktadır ki: Atatürk’ün verdiği görev “inkılaplar ve rejim” konusundadır. Rejim, Türkiye Cumhuriyeti’dir. Atatürk Büyük Nutku’nda da “Ey Türk Gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklalini, Türk Cumhuriyeti’ni, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir” demek suretiyle rejimin korunmasını Türk Gençliğine emanet etmiştir ve açıklamıştır: "Memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve delalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi emelleri ile tevhid edebilirler" "Ey Türk istikbalinin evladı; işte bu ahval ve şerait içinde dahi, vazifen; Türk istiklal ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda, mevcuttur."

Atatürk 15-20 Ekim 1927’de söylemiş olduğu bir sözü tekrar etmektedir. Atatürk 1927’de rejimi, Türkiye Cumhuriyeti’ni Türk Gençliğine emanet etmiştir ve gereğine göre nasıl korunacağını göstermiştir. 1938’de de Bursa Nutku’nda aynı esası tekrar etmiştir.

Her konuda her zaman polisi, jandarmayı, adliyeyi dinlemeyin, istediğiniz gibi hareket edin diye bir emri Atatürk’e yaraştırmak beyhude bir gayrettir. Atatürk “rejim ve inkılapları” “zayıf düşürecek” “bir kıpırtı ve hareket” ten bahsetmiştir.

Öyleyse önce “rejimi”, inkılapları tehlikeye düşürecek “bir kıpırtı ve bir hareket” olacaktır. Bu “kıpırtı ve hareket”in gerçekten “rejim ve inkılapları” tehlikeye düşürdüğü inancına varılacaktır. Sonra buna müdahale edilecektir.

Esasen polis, jandarma, ordu, adliye zamanında olaya müdahale etmişse, mesele yoktur. Ama ileride ayrıntılarını açıklayacağımız gibi 1 Şubat 1933’te Türkçe ezan okunma olayında olduğu şekilde polis, jandarma, savcı, sulh hakimi, müftü “rejim ve inkılapların” korunması bakımından görevlerini yerine getirmemişlerse Türk Genci müdahale edecek; uygun bütün araçlarla “kendi eserini” “rejimi ve inkılapları” koruyacaktır. Türk Gençliğine hitabında da “Memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve delalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi emelleri ile tevhid edebilirler” “Ey Türk istikbalinin evladı; işte bu ahval ve şerait içinde dahi, vazifen; Türk istiklal ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda, mevcuttur.” Sözleriyle, Bursa Nutku arasında öz bakımından hiçbir fark yoktur.

(…)

Aktuelle Beiträge

Ee Atam
Ben Bir Mustafa Kemal"im İzindeyim Atatürk’üm Tek...
tuerkei - 20. Jun, 18:30
Ben kimim? Evet...
Ben, Atatürkçüyüm. Ben, Cumhuriyetçiyim. Ben, Laikim....
tuerkei - 27. Mär, 22:29
ATATÜRK İLKELERİ
Atatürk ilkeleri, altı ana başlık altında toplanabilir:...
tuerkei - 24. Jan, 21:08
"DIE ZEIT" lässt Atatürk...
Dummheiten und andere historische Unwahrheiten eines...
tuerkei - 22. Jan, 21:22
Guestbook of ATAMIZ:
tuerkei - 22. Jan, 20:52

Time is now in Türkiye

Archiv

April 2024
Mo
Di
Mi
Do
Fr
Sa
So
 1 
 2 
 3 
 4 
 5 
 6 
 7 
 8 
 9 
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
 
 
 
 
 
 
 
 

Suche

 

Status

Online seit 6360 Tagen
Zuletzt aktualisiert: 20. Jun, 18:34

Credits

Web Counter-Modul

User Status

Du bist nicht angemeldet.

0. Asla unutmayacağız seni
0. ATATÜRK İLKELERİ
01. HAYATI
02. Anne Soyu
03. Baba Soyu
04. Selanik'teki Evi
05. Kronoloji
06. 1922' de T.B.M.M.'de yaptığı bir konuşma
07. Başbuğ ATATÜRK'ÜN Türkçü Mülakatları
08. GENÇLİĞE HİTABESİ
09. GENÇLİĞİN ATA'YA CEVABI
10. ALINTILAR
11. DİYOR Kİ
12. SÖYLEVLERİ ve SÖZLERİ
13. Son Mektubu
14. İSTİKLAL MARŞI
... weitere
Profil
Abmelden
Weblog abonnieren


Klick mich!

Klick mich!