10. ALINTILAR

Sonntag, 22. Juli 2007

ASKERLİK

ASKERLİK-BARIŞÇILIK-DIŞ POLİTİKA

Ulusumuzun kurduğu devletin alınyazısına, işlerine, bağımsızlığına sanı ne olursa olsun hiç kimseyi karıştırmayız. (Söylev'den)

Türk Ulusu'nun maliyece, iktisatça bütün bağımsızlık haklarına ve yaşayışına sahip olması, hiçbir ulusa zarar vermeyen ölümsüz bir kazanılmış haktır. Bu denli bir gerçeği benimsemek, barış dünyasını kurmak üzere yeter. 1 Mart 1923 ( TBMM )

Dış politikamızda başka bir devletin haklarına saldırı yoktur. Ancak hakkımızı, yaşamımızı, ülkemizi, namusumuzu savunuyoruz ve savunacağız. Mart 1922 ( TBMM'nin Üçüncü Toplanma Yılı'nı açarken )

Kesinlikle şu ya da bu nedenler uğruna ulusu savaşa sürüklemekten yana değilim. Savaş, zorunlu ve yaşamsal olmalı. Gerçek kanım şudur :Ulusu savaşa götürünce azap duymamalıyım. ‘Öldüreceğiz' diyenlere karşı ‘ Ölmeyeceğiz.' diye savaşa girebiliriz. Ne var ki, ulusunun yaşamı tehlikeye düşmedikçe, savaş bir cinayettir. 16 Mart 1923 ( Adana Türkocağı)

Efendiler, bugün ulaştığımız barışın sonsuz bir barış olacağına inanmak, elbette saflık olur. Bu, o denli önemli bir gerçektir ki, ondan bir an bile aymazlık, ulusun bütün yaşamını tehlikeye sokar. 13 Ağustos 1923 ( TBMM'ni Açış Konuşması'ndan)

İzlediğimiz siyaset, barış siyasetidir. 1 Mart 1923 ( TBMM)

Askeri politikamız, bir savunma politikası ve elimizde bulunan güçleri ve bir tek askeri son ana dek saklamak politikası olmalıdır. Bu politika, ülkemizin dışında bir tek Osmanlı askeri kalmasına tahammül edemez.20 Eylül 1917 ( Talat ve Enver Paşalara gönderdiği rapordan)

Türkiye'nin güvenliğini amaç edinen, hiçbir ulusa karşı olmayan bir barış yönü, bizim daima ilkemiz olacaktır. 1 Kasım 1931.

Dış siyaset, iç örgüte dayandırılmalıdır. Demek ki, bir devlet, iç örgütünün dayanmayacağı denli genişlememelidir. Yoksa düşü dış siyasetler arkasında dolaşanlar, dayanak noktalarını kendiliğinden yitirirler. 17 Şubat 1923 ( İzmir İktisat Kongresi )

Ulus'a şunu öğütlerim ki: Kendimizi dünyanın egemeni sanmak aymazlığı artık sürüp gitmemelidir. Dünyanın durumunu, dünyadaki gerçek yerimizi tanımamak aymazlığı ile ve cahillere uymakla ulusumuzu sürüklediğimiz yıkımlar yetişir! Bile bile bu acıklı durumu sürdüremeyiz. (Söylev'den)

Uluslararası ilişkilerde korkuluklardan yararlanmak sistemini yeğleme çağını kapamak, uygar dünyanın içten gelen bir dileği olmalıdır. (Söylev'den)

Değişik ulusları ortak ve genel bir ad altında toplamak ve bu değişik ulus topluluklarını eşit haklar ve koşullar altında bulundurarak güçlü bir devlet kurmak, parlak ve çekici bir siyasal görüştür. Ama aldatıcıdır. Dahası, hiçbir sınır tanımayarak, dünyadaki bütün Türkler'i de bir devlet olarak birleştirmek, ulaşılamayacak bir amaçtır. Bu ,yüzyılların ve yüzyıllar boyunca yaşamakta olan insanların çok acı, çok kanlı olaylarla ortaya koyduğu bir gerçektir. (Söylev'den)

İslamcılık ve Turancılık siyasetinin başarı kazandığına ve dünyayı uygulama alanı yapabildiğine tarihte rastlanamamaktadır. Soy ayrımı gözetmeksizin, bütün insanlığı kapsayan tek bir dünya devleti kurma tutkularının sonuçları da tarihte yazılıdır.(Söylev'den)

BAĞIMSIZLIK

BAĞIMSIZLIK - ULUSAL EGEMENLİK ÜSTÜNE

Bağımsızlığı için ölümü göze alan ulus, insanlık onur ve şerefinin gereği olan her özveriye baş vurduğunu düşünerek avunur ve tutsaklık zincirini kendi eliyle boynuna geçiren uyuşuk, onursuz bir ulusa oranla, dost ve düşman gözündeki yeri elbette başka olur. Söylev'den

İnsanlığa yöneltilmiş fikir hareketi ergeç başarı sağlayacaktır. Bütün ezilen uluslar, zalimleri bir gün yok edecektir. O zaman dünya yüzünden zalim ve ezilen sözcükleri kalkacak, insanlık kendisine yakışan bir toplumsal duruma erişecektir. Bizim ulusumuz o zaman, bu amaca erişen uluslar arasındaki öncülükleri ile cidden övüneceklerdir. 1921 (Frunze ile yapılan görüşmeden)

Meclislerce yönetilen ülkelerde ise en yıkıcı durum, kimi milletvekillerinin yabancılar adına ve çıkarına çalınmış ve satın alınmış olmalarıdır. Millet Meclisleri'ne dek girme yolunu bulabilen vatan hainlerini rastlanabileceğini, tarihin bu konudaki örnekleri ile inanmak zorunluluğu vardır. Bunun için ulus, vekillerini seçerken, çok dikkatli ve kıskanç olmalıdır. Ulusun yanılgıdan korunması için tek çıkar yol, düşünce ve davranışlarıyla ulusun güvenini kazanmış siyasal bir partinin, seçimlerde ulusa kılavuzluk etmesidir. Söylev'den

Kurtuluş için, bağımsızlık için eninde sonunda düşmanla, bütün varlığımızla vuruşarak onu yenmekten başka karar ve çare yoktur ve olamaz. ‘Ordu ile, savaş ile, inat ile bu işin içinden çıkılamaz.' biçimindeki kaynağı dışarıda bulunan öğütlere uymakla bir vatan. bir ulus bağımsızlığı kurtarılamaz. Tarih böyle bir olay yazmamıştır. Bunun tersini düşünerek hareket edeceklerin, acılı sonuçlarla karşılaşacakları kuşkusuzdur. İşte böyle yanlış görüşlü, yanlış anlayışlı kişiler yüzünden, Türkler, her yüzyıl, her gün, her saat biraz daha gerilemiş, biraz daha çökmüştür. Bu çöküş, yalnız maddesel olsaydı, hiçbir önemi yoktu. Ne yazık ki, çöküş ahlaki ve manevi değerleri de kapsamış görünüyor. Hiç kuşku yok ki, bu büyük memleketi, bu koca ulusu dağılıp yok olma uçurumuna sürükleyen başlıca neden bu olmuştur. 4 Mart 1922( TBMM Gizli Oturumu)

Artık bu saray, Tanrı'nın gölgelerinin değil, gölge olmayan, gerçek olan ulusun sarayıdır. Ben, burada ulusun bir bireyi, bir konuğu olarak bulunmakla mutluyum. 1927 Temmuzu (Dolmabahçe Sarayı'nda İst. halkının temsilcilerine yaptığı konuşmadan)

İçinizden ülkeyi ve ulusu en çok seven, aklına, anlayışına, vicdanına en çok güvendiğiniz insanları seçiniz. Ancak, bu sayede Meclis, sizin isteklerinizi yapmaya, layık olduğunuz refahı sağlamak gücüne sahip olacaktır. 16 Mart 1923 (Adana Türkocağı)

Ulusu uzun yüzyıllar uykuda bırakan çeşitli nedenler arasında gerçek bir noktayı bir sözcükle söylemiş olmak üzere diyebilirim ki, bütün yoksulluğumuzun kesin nedeni düşünüş sorunudur. İnsanlar ve insanlardan kurulu toplumlar, her şeyden önce bütün bireyleriyle doğru bir düşünüşe sahip olmalıdırlar. Düşünüşü zayıf, çürük, geri olan bir toplumun bütün çalışmaları boşunadır. Doğruyu söylemek zorundayız ki, bütün İslam dünyasının toplumlarında hep yanlış düşünüşler hüküm sürdüğü içindir ki, doğudan batıya denk İslam ülkeleri, düşmanlarının ayakları altında çiğnenmiş ve düşmanların tutsaklık zincirine bağlanmıştır. 20 Mart 1920 (Konya Türkocağı)

Bugün tutsaklık acıları altında inleyen birçok dindaşlarımız vardır. Bunlar için de kendi çevrelerinde bağımsızlıklarını kazanmaları ve tam bağımsızlıkla memleketlerinin refah ve yükselmesine çaba harcamaları en büyük temennilerimizdendir. 16 Ocak 1923

Bizim büyük utkumuzun yaratacağı büyük sonuçlar, yalnız Türkiye'nin yazgısı üzerinde etkili olmakla kalmayacak, aynı zamanda bütün mazlum ulusları kendi yaşam ve bağımsızlıklarını tehdit ve baskı altında tutan zalimlere karşı hareket için cesaretlendirecektir. 4 Kasım 1922

Bir ulus, kendi varlığını ve haklarını korumak için bütün gücüyle, bütün düşünsel ve maddesel güçleriyle ilgilenmezse, bir ulus kendi gücüne dayanarak varlık ve bağımsızlığını sağlamazsa, şunun bunun oyuncağı olmaktan kurtulamaz. 1919 (Ankara'ya ilk geldiğinde kentin ileri gelen kişilerine verdiği Söylev'den)

Biz Türkler, bütün tarihimiz boyunca özgürlük ve bağımsızlığa örnek olmuş bir ulusuz. Söylev'den

Bir devlet ki kendi vergilerini koyduğu bir vergiyi yabancılardan alamaz. Gümrük işlerini, vergilerini ülkenin ve ulusun gereksinimlerine göre düzenlemekten alıkonulmuştur. Ve bir devlet ki, yabancılar üzerinde yargılama hakkını kullanmaktan da yoksundur. Elbette böyle bir devlet bağımsız olamaz. 17 Şubat 1923 (İzmir İktisat Kongresi)

Bir devlet, bütün bağımsızlığına ve bir ulusun kısıtsız koşulsuz egemenliğine sahip bulunmadıkça, o devlet ve ulus için yaşamak, refah ve onur olamayacağını anlayan ulusumuz, bu amaçlarını sağlamadıkça yaşanamayacağına inanmıştır. 30 Ocak 1923 (Anadolu, Ahenk, Sada-i Hak, Şark, Yeni Turan Gazeteleri başyazarlarıyla yaptığı konuşmadan)

Türkiye halkı, kayıtsız koşulsuz egemenliğine sahip olmuştur. Egemenlik hiçbir biçimde, hiçbir anlam ve yol göstericilikte ortaklık kabul etmez. Halife olsun, ünvanı ne olursa olsun bu ulusun yazgısına ortaklık edemez. Ulus, buna kesinlikle göz yumamaz. 18 Kasım 1922 (TBMM Konuşması)

Egemenlik hiç kimsece, hiç kimseye, bilim gereğidir diye, görüşmeyle, tartışmayla verilmez. Egemenlik, güçle, erkle ve zorla alınır. Osmanoğulları, zorla Türk Ulusu'nun egemenliğine el koymuşlardır. Bu yolsuzluklarını altı yüzyıldan beri sürdürmüşlerdi. Şimdi de Türk Ulusu bu saldırganlara artık yeter, diyerek ve bunlara karşı ayaklanıp egemenliğine eylemli olarak kendi eline almış bulunuyor. Bu bir olupbittidir. Söz konusu olan, Ulus'a egemenliğini bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız, sorunu değildir. Sorun, zaten olupbitti durumuna gelmiş bir gerçeği açıklamaktan başka bir şey değildir. Bu, ne olursa olsun, yapılacaktır. Burada toplananlar, Meclis ve herkes sorunu doğal bulursa, sanırım ki, uygun olur. Yoksa, gerçek yine, yöntemine göre saptanacaktır; ama belki birtakım kafalar kesilecektir. 1 Kasım 1922 (TBMM)

Dünyada bağımsız bir devlet düşünülebilir mi ki, içişlerinde dostlarının da karışmasını hoş görsün. 18 Haziran 1922

Dünyanın bellibaşlı uluslarını tutsaklıktan kurtararak egemenliklerine kavuşturan büyük düşün akımları, köhne yapılara umut bağlayanların çürümüş yönetim yöntemlerinde yaşam gücü arayanların amansız düşmanıdır. 13 Ağustos 1923 (TBMM açış konuşması)

Bir ulus varlığını ve bağımsızlığını korumak için düşünülebilen girişim ve özveriyi yaptıktan sonra başarır. Ya başaramazsa demek, o ulusu ölmüş saymak demektir. Öyle ise, ulus yaşadıkça ve özverili girişimlerini sürdürdükçe başarısızlık söz konusu olamaz. Söylev'den

Güzel yurdumuzu fakirliğe, memleketi yıkıntıya sürükleyen çeşitli nedenler içinde en büyüğü ve en önemli, ekonomimizde bağımsızlıktan yoksun oluşumuzdun. 16 Mart 1923 (Adana Türkocağı)

O saraylar ve o sarayların çevresini çevreleyen hainler, yüzyıllarca bu ulusu uykuda bıraktılar. O'nu nura koşmaktan alıkoydular. Onlar, bu ulusu ve ülkeyi yalnız iki zamanda düşünürlerdi. Biri parayı, öbürü askeri gereksediklerinde. 16 Mart 1923 (Adana Türkocağı)

Bütün dünya bilsin ki, en sonunda bu ulus, katıksız bağımsızlığının güven altına alındığını görmedikçe, yürümeye başladığı yolda bir an durmayacaktır. 17 Şubat 1923 (İzmir İktisat Kongresi)

Türkiye'nin hala açık ya da kapalı olarak çılgınca saldırılara hedef olmasının nedeni, bütün mazlum uluslara kurtuluş yolunu göstermiş olmasıdır. 4 Ocak 1922

Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti, ulusun yaşam ve bağımsızlığına suikast eden emperyalist ve kapitalist düşmanların saldırılarına karşı savunma ve dış düşmanlarla işbirliği yapıp ulusu aldatmaya ve bozmaya çalışan iç hainlerin cezalandırılması için Ordu'yu güçlendirilmeyi ve onu ulusal bağımsızlığın dayanağı bilmeyi görev sayar. 13 Eylül 1920

Bağımsızlık ve özgürlüklerini her ne pahasına ve her ne karşılığında olursa olsun, sakatlandırmaya ve sınırlandırmaya asla hoşgörü göstermemek ve bunun için gerekirse, son bireyinin, son damla kanını akıtarak insanlık tarihini şanlı örnek ile süslemek. İşte bağımsızlık ve özgürlüğün ne olduğunu, kapsamlı anlamını, yüksek değerini vicdanında kavramış uluslar için temel ve yaşamsal ilke. Ancak, bu ilke uğrunda, her türlü özveriyi, her an yerine getirmeye hazır bulunan ve bunu yapabilen uluslardır ki, insanlığın sürekli saygısını hak etmiş bir topluluk sayılabilirler. Bağımsızlık ve itibarını dünyaya tanıtmak nitelik, değer ve güvenine sahip olan ulusların uygarlık yolunda da hızlı ve başarılı adımlarla ilerlemek yetenekleri kabul edilmek gerekir. 20 Mayıs 1928

Biz, Batı emperyalistlerine karşı yalnız kurtuluş ve bağımsızlığımızı korumakla yetinmiyoruz. Aynı zamanda Batı emperyalistlerinin kuvvetleri ve bilinen her çeşit olanaklarıyla Türk Ulusu'nu emperyalizmin aracı yapmak istemelerine engel oluyoruz. 20 Haziran 1920 (Çiçerin'in mektubuna yanıt)

Bireyler bilinçli olmadıkça, haklarının bilincinde bulunmadıkça, yığınlar istenilen doğrultuya, herkes tarafından iyi veya kötü doğrultulara sürüklenebilirler. 1919 (Ankara'ya ilk geldiğinde kentin ileri gelenlerine verdiği Söylev'den)

Biz memleket ve ulusumuzun varlığını ve bağımsızlığını kurtarmak için karar verdiğimiz zaman kendi görüşlerimize bağlı bulunuyorduk ve kendi gücümüze dayanıyorduk. Hiçbir kimseden ders almadık, hiç kimsenin ayartıcı vaatlerine aldanarak işe girişmedik. 14 Ağustos

DEVRİMCİLİK

DEVRİMCİLİK- ÇAĞDAŞLIK ÜSTÜNE

Efendiler!

Ulusumuzun hedefi, ulusumuzun ülküsü bütün dünyada uygar bir topluluk olmaktır. Bilirsiniz ki, dünyada her toplumun varlığı, değeri, hakkı, özgürlük ve bağımsızlığı, sahip olduğu eserlerle orantılıdır.

Uygar eser var etmek yeteneğinden yoksun olan toplumlar, özgürlük ve bağımsızlıklarından yoksun bırakılmaya mahkumdurlar. İnsanlık tarihi baştan başa bu dediğimi doğrulamaktadır. Uygarlık yolunda yürümek ve başarılı olmak yaşam koşuludur. Bu yol üzerinde duranlar ya da bu yol üzerinde ileriye değil, geriye bakmak bilisizliği ve aymazlığında bulunanlar, genel uygarlığın coşkun seli altında boğulmaya mahkumdurlar.

Efendiler! Uygarlık yolunda başarı, yenileşmeye bağlıdır. Toplumsal yaşamda, ekonomik yaşamda, ilim ve fen alanında başarılı olmak için tek gelişme ve yükselme yolu budur.

Yaşam ve geçime egemen olan buyrukların zamanla değişmesi, gelişmesi ve yenileşmesi zorunludur.(Eylül 1924 (İkdam Gazetesi )

Medeni Hukuk'ta, Aile Hukukunda izleyeceğimiz yol, ancak uygarlık yolu olacaktır. Hukukta idare-i maslahat ve batıl inançlara bağlılık, ulusları uyanmaktan alıkoyan en ağır bir karabasandır. Türk Ulusu, üzerinde karabasan bulunduramaz. 1924 ( Söylev ve Demeçler )

Hep birlikte bütün dünyaya açıkça bildirelim ki bunca devrimlerin bilinçli kahramanı olan bu ulus, uygarlık güneşinin bütün sıcaklığını almıştır. Kuşkuya yer var mıdır ki, bu sıcaklığın verimleri, elbette oldubitti olarak bol bol fışkırmaktadır. 27 Ağustos 1925 (İnebolu Türkocağı )

Uygarım diyen Türkiye Cumhuriyeti halkı, düşünüşüyle ,uygar olduğunu yaşayışıyla, yaşayış biçimiyle göstermek zorundadır. Kısaca uygarım diyen Türkiye'nin gerçekten uygar olan halkı, baştan aşağı gerçek durumu ile de uygar ve olgun insanlar olduklarını eylemce göstermek zorundadırlar. 27 Ağustos 1925( İnebolu Türkocağı )

Uygarlığın coşkun seli karşısında direnmek boşunadır. Ve bilinçsiz ve boyun eğmeyenler üstüne pek acımasızdır. Dağları delen ,göklerde uçan, göze görünmeyen zerrelerden, yıldızlara dek her şeyi gören, aydınlatan, inceleyen uygarlığın güçlü ve yüksek varlığı karşısında ortaçağ düşünüşleriyle, ilkel kör inanışlarla yürümeye çalışan uluslar yok olmaya hiç olmazsa tutsak ve düşkün kalmaya mahkumdurlar. Oysa Türkiye Cumhuriyeti halkı, yenilikçi ve gelişmiş bir yığın olarak sonuna dek yaşamaya karar vermiş, tutsaklık zincirlerini ise tarihte eşi olmayan kahramanlıklarla parça parça etmiştir.27 Ağustos 1925 ( İnebolu Türkocağı)

Dünyada her şey için, maddiyat için, yaşam için, başarı için en gerçek yol gösterici ilimdir, fendir. İlim ve fennin dışında yol gösterici aramak aymazlıktır, bilgisizliktir, doğru yoldan sapmadır. Yalnız ilmin ve fennin yaşadığımız her dakikadaki aşamalarının olgunlaşmasını anlamak ve ilerlemelerini zamanla izlemek şarttır. Bin, iki bin yıl sonra bugün aynen uygulamaya kalkışmak, ilim ve fennin içinde bulunmak elbette değildir. 1925 ( Milli Eğitimle İlgili Söylev ve Demeçler )

Ulus açıkça bilmelidir ,uygarlık öyle güçlü bir ateştir ki ona yabancı olanları yakar, yok eder. İçinde bulunduğumuz uygarlık ailesinde bize yakışan yeri bulacak ve koruyarak yükselteceğiz. Rahatlık, mutluluk ve insanlık bundadır. 25 Ağustos 1925 ( Kastamonu Belediye Salonu'nda Esnafla yaptığı söyleşi)

Kısa zamanda hızlı ve yoğun denilecek denli siyaset, yönetme, toplum devrimleri yaptık. Bu yaptıklarımızın hızından ve yoğunluğundan ancak hoşnutluk ve mutlulukla söz edilebilir. Şundan ki, bu böyle olmasaydı, kurtuluş olasılığı tehlikeye düşebilirdi. İnanmak uygun olur ki ve böyle yapmak gerektiği içindir ki böyle yaptık. 27 Ağustos 1925 (İnebolu Türkocağı)

Ulusun sevgisini her zaman dayanak noktası bilerek hep birlikte ileriye gideceğiz. Türkiye Cumhuriyeti mutlu, başarılı ve muzaffer olacaktır. 29 Ekim 1923 (Cumhurbaşkanlığı'na seçildikten sonra yaptığı konuşmadan)

Efendiler, bugüne dek elde ettiğimiz başarılar, bize ancak gelişme ve uygarlığa doğru bir yol açmıştır. Yoksa, gelişmeye ve uygarlığa ulaştırmış değildir. Bize ve torunlarımıza düşen, bu yol üzerinde ikirciksiz yürümektir. 13 Ağustos 1923 (TBMM'ni Açış Konuşması'ndan )

Türkiye Cumhuriyeti, yeryüzünde aldığı yere yakıştığını, eserleriyle kanıtlayacaktır. 29 Ekim 1923 (Cumhurbaşkanı seçildikten sonra yaptığı konuşmadan )

Şunu söylemeliyim ki, biz ,her araçtan, yalnız ve ancak bir ülkü için yararlanırız. O ülkü şudur: Türk Ulusu'nun, uygar toplumlar arasında yaraştığı kata yükseltmek ve Türk Cumhuriyeti'ni sarsılmaz temeller üzerinde, her gün daha çok güçlendirmek; bunun için de, zorbalık düşüncesini öldürmek. Söylev'den

Türkler, Cumhuriyet'in korunmasına, yurdun gelişmesine ve ulusun yükselme yolunda çalışmasına engel olmak isteyenlerin uğrayacakları düşkırıklığını kesin olarak kanıtlamışlardır. Anlaşılmıştır ki ulusumuz, izlediği kurtuluş ve çalışma yolunda ilerlemekten başka bir hal benimseyemez. 31 Mayıs 1925 ( Ulus'a yayımlanan bildiriden)

Devrimimiz henüz yenidir. Dedikleri gibi kökleşip benimsendiği üstüne olan kanılarımız ancak ileride karşılaşacağımız olaylarla doğrulanıp anlaşılacaktır. Ancak, şimdi şuna inanmalısınız ki, bugün başına şapka giyen; sakalını, bıyığını tıraş eden, smokinle, frakla toplum yaşayışında yer alanlarımızın çoğunun kafalarının içindeki düşünüş şimdi bile sarıklı, sakallıdır. Ankara Türkocağı

Benim önemsiz gövdem bir gün elbet toprak olacaktır. Ancak, Türkiye Cumhuriyeti sonsuza dek yaşayacaktır ve Türk Ulusu güvenlik ve mutluluğunu koruyan ilkelerle uygarlık yolunda duraksamasız yürümeyi sürdürecektir. 19 Haziran 1926 (Ulus'a Yayımlanan Bildiri'den)

Gelecek kuşakların, Türkiye'de Cumhuriyet'in ilanı günü ona hiç acımadan saldıranların başında, ‘Cumhuriyetçiyim' diyenlerin yer aldığını gördükleri zaman şaşacaklarını hiç sanmayınız. Tersine, Türkiye'nin aydın ve cumhuriyetçi çocukları, böyle cumhuriyetçi geçinmiş olanların gerçek düşüncelerini irdeleyip saptamakta hiç de güçlük çekmeyeceklerdir. Söylev'den

Yaptığımız devrimler, Türkiye'nin yüzyıllarca rahat yaşamasına, mutluluğuna yeter. Bize düşen, bunu anlayarak korunması uğruna çalışmaktır. 10 Eylül 1924 (Bursa'nın Kurtuluşu Nedeniyle Yapılan Şenlik'te Verdiği Söylev'den)

Hasımlarımız, düşünebildikleri iğrenç çözümlere istediklerince başvursunlar. Onların çılgınca davranışları bizim devrim ateşimizi söndüremez. Onların kendilerini felakete, zaman zaman ulusu acıya uğratan akılsızlıklarına acıyorum. Haziran 1926 ( İzmir Suikasti Sonrası, İzmir Kurulu'na Yaptığı Konuşma'dan)

Şurasını hafızadan çıkarmamalıdır ki, bunca özverilerin yemişini elimizden kaçırmamak ve geçen felaketlerin bir daha geri dönmesini olanaksız kılacak önlemler almak, bizim için her günün düşüncesi olmalıdır. Ancak, bilelim ki, bu uğurda kuru bir dikkat ve uyanıklık, safçasına bir kıskançlık yetmez. 13 Ağustos 1923 (TBMM Açış Konuşması)

Bu ulus, utanmak üzere yaratılmış bir ulus değildir. Övünmek üzere yaratılmıştır, tarihini övünçle doldurmuş bir ulustur. Ancak bu ulusun yüzde doksanı okuma-yazma bilmiyorsa, bu yanılgı bizde değil, Türk'ün karakterini anlamayarak kafasını birtakım zincirlerle saranlardadır. 9 Ağustos 1928 (İstanbul Sarayburnu Parkı'nda)

Gerçek devrimciler onlardır ki, ilerleme ve yenilenme devrimlerine yöneltmek istedikleri insanların ruh ve vicdanlarındaki gerçek eğilimi soluk almasını bilirler.1 Eylül 1925 ( İkdam Gazetesi )

Türkler, bütün uygar ulusların dostlarıdır. Ülkeler çeşitlidir; ama uygarlık birdir ve bir ulusun ilerlemesi için de bu biricik uygarlığa katılması gereklidir. 11 Şubat 1924 (Vakit Gazetesi)

Gözlerimizi kapayıp soyut yaşadığımızı varsayamayız. Memleketimizi bir çember içine alıp dünya ile ilgisiz yaşayamayız.

Tersine, ilerlemiş, uygar bir ulus olarak uygarlık alanının üzerinde yaşayacağız. Bu yaşam ancak ilim ve fenle olur. İlim ve fen neredeyse, oradan alacağız ve ulusun her bireyinin kafasına koyacağız. İlim ve fen için kayıt ve koşul yoktur.

Hiçbir mantık kanıtına dayanmayan birtakım geleneklerin, inanışların korunmasında ısrar eden ulusların ilerlemesi çok güç olur. Belki de hiç olmaz.

İlerlemede kayıtları ve koşulları aşamayan uluslar, yaşamı akla uygun ve pratik olarak açıkça göremez. Yaşam felsefesini geniş gören ulusların egemenlik ve tutsaklığı altına girmeye mahkûm olurlar.

Bütün bu gerçeklerin ulusça iyi alınması ve sindirilmesi için her şeyden önce cahilliği ortadan kaldırmak gerekir. Milli Eğitimle İlgili Söylev ve Demeçler

Memleket mutlaka çağa uygun , uygar ve yeni olacaktır. Bizim için bu, yaşam davasıdır. Bütün özverimizin sonuç vermesi buna bağlıdır. Halkla çok temasım vardır. O saf kütle, bilmezsiniz ne kadar yenilik taraftarıdır. Vatanımızda hiçbir zaman engeller bu yoğun kalabalıktan gelmeyecektir.

Halk gönençli, bağımsız, zengin olmak istiyor. Komşularının (refah) gönencini gördüğü halde, fakir olmak pek ağırdır. Vakit, Sayı 2130

Türk Ulusu, ancak varlığını derin ve sağlam kültür sınırlarıyla çizdikten sonradır ki, onun yüksek kapasitesi ve değeri uluslar arasında tanınır. Türk Ulusu'na doğuştan rengini veren bu devrimlerden her biri çok geniş tarihsel dönemlerin övünebileceği büyük işlerden sayılsa yeridir. 1935 (Milli Eğitimle İlgili Söylev ve Demeçler)

Uçurumun kenarında yıkık bir ülke. Türlü düşmanlarla kanlı boğuşmalar. Yıllarca süren savaş. Ondan sonra, içerde ve dışarda saygı ile tanınan yeni vatan, yeni sosyete, yeni devlet ve bunları başarmak için arasız devrimler.

İşte, Türk genel devriminin bir kısa deyimi. 1935 (Söylev ve Demeçler)

Bir insan topluluğunda, bir devrim yapıldığında elbette onun nedenleri vardır. Ancak o devrimi yapanlar, inanmak istemeyen inatçı düşmanlarını inandırmaya zorunlu mudur? Cumhuriyetin elbette taraftarları ve karşı olanları vardır; taraftarlar, ne için ve ne gibi inançlardan ve düşüncelerden ötürü Cumhuriyeti ilan ettiğini, karşı olanlara açıklamak ve inançlarında ve yapılan işlerde uygun olduğunu kanıtlamak isteseler de, onların bilinçli olarak ayak diremelerine engel olabilecekleri düşünülebilir mi?

Doğal taraftarlar, güçleri yetiyorsa ülkülerini herhangi bir biçimde; karışıklık (ihtilal), devrimle ya da saygıdeğer biçimlerden geçirerek uygularlar; bu, ülkü devrimcilerinin görevidir. Buna karşı, karşı çıkmalar, yaygaralar ve gerici girişimleri de karşı çıkanların yapmaktan geri durmayacakları hareketlerdir. Söylev'den

Sarık ve cüppeyle artık dünyada başarılı olmanın olanağı yoktur. Yaptığımız büyük devrimlerle uygar bir ulus olduğumuzu dünyaya kanıtladık. 17 Eylül 1928 (Cumhuriyet Gazetesi)

Yaptığımız ve yapmakta olduğumuz devrimlerin amacı, Türkiye Cumhuriyeti halkını büsbütün çağa uygun ve bütün anlam ve biçimiyle olgun bir topluluk durumuna getirmektir, devrimlerimizin temel amacı budur. Bu gerçeği kabul edemeyen düşünüşleri dağıtmak zorunludur.

Şimdiye kadar ulusun beynini paslandıran, uyuşturan ve bu istekte bulunanlar olmuştur. Her halde anlayışlarda varolan bütün batıl inanışlar, büsbütün atılacaktır. Onlar çıkarılmadıkça, beyne gerçek ışıkları aşılamak olanaksızdır. (1 Eylül 1925 ( İkdam Gazetesi )

Ulusumuzun başında bilmezlik, aymazlık ve tutuculuğun, ilerleme ve uygarlaşma düşmanlığının simgesi gibi sayılan fesi atarak, onun yerine bütün uygar dünyaca başlık olarak kullanılan şapkayı giymek ve bu şekilde, Türk Ulusu'nun, uygar dünyadan düşünüş bakımından hiç de ayrı olmadığını göstermek bir zorunluluktu. Söylev'den

Büyük Türk Ulusu, cahillikten az emekle kısa yoldan kendi güzel ve soylu diline kolay uyan bir araç ile sıyrılabilir. Bu okuma-yazma anahtarı ancak Latin temelinden alınan Türk alfabesidir. Basit bir deneyim Latin temelinden Türk harflerinin, Türk diline ne kadar uygun olduğunu şehirde ve köyde yaşı ilerlemiş Türk çocuklarının ne kadar kolay okuyup yazdıklarını güneş gibi ortaya çıkarmıştır.

Büyük Millet Meclisinin kararı ile, Türk harflerinin kesinlik ve yasallık kazanması, bu ülkenin yükselme savaşımında başlı başına bir geçit olacaktır. 1928 (Milli Eğitimle İlgili Söylev ve Demeçler)

Hiçbir iyi devrim, gerçeği görenler dışında, çoğunluğun oyuna baş vurarak yapılamaz.

Uysal ve Asyalılara özgü inanışlara bağlı, sinsi ve sindirici batıl inanışlar, köstekleyici yanlış alışkanlıklarla tekelci (inhisar) güçlerin etkisine sürüklenebilecek yığınlarda iyi devrimler için halkoyu yapılamaz. 11 Nisan 1934 İzmir (31 Temmuz 1952 tarihli Cumhuriyet Gazetesi)

Siyaset alanında birçok oyunlar görülür. Ama, kutsal bir ülkünün simgesi olan Cumhuriyet yönetimine ve çağdaşlaşmaya karşı, cahillik, bağnazlık ve her türlü düşmanlık ayağa kalktığı zaman; özellikle ilerici ve Cumhuriyetçi olanların yeri, gerçek ilerici ve Cumhuriyetçi olanların yanıdır; yoksa gericilerin umut ve çalışma kaynağı olan yer değil. Söylev'den

Cumhuriyet düşünce özgürlüğü taraftarıdır. İçten ve yasal olmak koşuluyla her düşünceye saygı duyarız. 2 Aralık 1923 (Vakit Gazetesi)

EKONOMİ

EKONOMİ ÜSTÜNE

İktisat alanında düşünürken ve konuşurken sanılmasın ki , biz yabancı sermayesine düşman bulunuyoruz. Hayır, bizim ülkemiz geniştir. Çok çalışmayı ve sermayeyi gereksemekteyiz. Bundan dolayı, kanunlarımıza saygılı olmak koşuluyla yabancı sermayelerine gereken teminatı vermeye her zaman hazırız. İstediğimiz şudur ki, yabancı sermayesi bizim çalışmalarımıza ve sabit servetimize katılsın. Bizim için ve onlar için yararlı sonuçlar versin, ancak eskisi gibi değil. Gerçekten geçmişte, özellikle Tanzimat döneminden sonra yabancı sermayesi, ülkede seçkin bir mevkie sahip oldu. Ve bilimsel anlamıyla diyebiliriz ki, devlet ve hükümet, yabancı sermayesinin jandarmalığından başka bir şey yapmamıştır. Artık, her uygar ülke gibi yeni Türkiye dahi buna baş eğmez. Burasını tutsaklar ülkesi yaptıramaz. 17 Şubat 1923 (İzmir İktisat Kongresi)

Ulusumuz kutladığı zaferden daha büyük bir zafer peşindedir. O zaferin kazanılması, iktisat alanındaki başarılarıyla olacaktır. 30 Ağustos 1924 (Dumlupınar'da Meçhul Şehit için yapılacak Anıt'ın temel atma töreninden)

Efendiler, bu kadar verimli ve güçlü olan yeni hükümetimizin, düşmansız kalacağını varsaymak doğru değildir. Bu güzel temellerin dahi içine kundak koyarak, onu yıkmaya çalışacaklar olacaktır. Onun yaşamına ve mutluluğuna karşı suikastlar düzenlemeye kalkışanlar bulunacaktır. Bütün bunlara karşı en güçlü silahımız, ekonomideki genişlik, sağlamlık ve başarı olacaktır. 17 Şubat 1923 (İzmir İktisat Kongresi)

Çok söz, uzun söz bir şey uğruna söylenir. Doğruyu anlayamayanları doğruya getirmek üzere. Ben, bu evreleri geçirdim. Şimdi, sözden çok iş zamanıdır. Artık, benim için, hepimiz için çok söz söylemeye gerek kalmadı kanısındayım. Bundan sonra, bizim için çalışma, eylem ve yürümek gerektir. 9 Ağustos 1928 (İstanbul Sarayburnu Parkı)

İçine girdiğimiz halk döneminin, ulusal dönemin, ulusal tarihini dahi yazabilmek için kalemlerimiz sabanlar olacaktır. Bence, halk dönemi iktisat dönemi anlamıyla anlatılır. 17 Şubat 1923 (İzmir İktisat Kongresi )

Devletler, şimdiye kadar bize şu ve bu sorunlarda gösterişli yardımlarda bulunuyorlar gibi görünüyorlar; oysa ekonomik tutsaklıkla bizi felce uğratıyorlardı. Öteden beri bize bazı şeyleri vermiş gibi, bizim bazı haklarımızı tanımış gibi durum alırlar, gerçekte ekonomide elimizi kolumuzu bağlarlardı. Bu tutsaklığa katlanan devlet ileri gelenleri hoşnuttu. Çünkü görünüşte azametli bir bağımsızlık sağlamışlardı. Fakat gerçek halde ulusu manen yoksulluk çukuruna atmışlardı. Bunlar ekonomik mahkumiyeti kavrayamamış bedbah hayvanlardı. 16 Mart 1923 (Adana Türkocağı)

Siyasi ve askeri zaferler ne kadar büyük olursa olsun, iktisadi zaferlerle taçlandırılmazlarsa yaşayamaz; az zamanda söner. 17 Şubat 1923 (İzmir İktisat Kongresi )

Ulusları yurtlarında yerleşik duruma getirmenin, ulusça kararlılık vermenin aracı sabandır; saban, kılıç değildir. O, kullanıldıkça güçlenir. 16 Mart 1923 (Adana Türkocağı)

Kılıç kullanan kol yorulur, sonunda kılıcı kınına koyar ve belki o kılıç, o kında küflenmeye, paslanmaya mahküm olur. Ne var ki saban kullanan kol, gün geçtikçe daha çok güçlenir. Daha çok güçlendikçe, daha çok toprağa sahip olur. 17 Şubat 1923 (İzmir İktisat Kongresi )

Bütün istediğimiz şudur ki, bu ülkenin bireyleri elinde tarımın, ticaretin, zanaatın, çalışmanın, yaşayışın örneği olsun. Ve artık, ülke böyle yoksul ve bu ulus böyle aşağılanmış değil, belki ülkemize zengin ülkesi, bu yeni Türkiye'nin adına da çalışanlar ülkesi denilsin. 17 Şubat 1923 (İzmir İktisat Kongresi )

Ulusumuz, çok büyük acılar, yenilgiler, facialar görmüştür. Bütün olanlardan sonra yine bu topraklarda bulunuyorsa bunun salt hikmeti şundandır: Türk çiftçisi, bir eliyle kılıcını kullanırken öbür elindeki sabanla topraktan ayrılmadı. Eğer ulusumuzun çoğunluğu çiftçi olmasaydı biz, bugün yeryüzünde bulunmayacaktık. 16 Mart 1923 (Adana Türkocağı)

"Kılıçla fetihler yapanlar, sabanla fetihler yapanlara yenilmek, sonunda yerlerini bırakmak zorundadırlar. 17 Şubat 1923 (İzmir İktisat Kongresi )

GENÇLİK

GENÇLİK-ÜLKÜCÜLÜK ÜSTÜNE

Gençler, cesaretimizi güçlendiren ve sürdüren sizlersiniz. Siz, almakta olduğunuz eğitim ve kültür ile insanlık ve uygarlığın, vatan sevgisinin, düşünce özgürlüğünün en değerli örneği olacaksınız. Yükselen yeni kuşak, gelecek sizsiniz. Cumhuriyeti biz kurduk, onu yükseltecek ve yaşatacak sizsiniz.

1 Eylül 1924 ( Vakit Gazetesi)

Zafer, "Zafer, benimdir." diyebilenin, başarı, "Başarılı olacağım." diye başlayanın ve "Başarılı oldum." diyebilenindir.

12 Ocak 1925 ( İkdam Gazetesi )

Benim Türk Ulusu'na, Türk Cumhuriyeti'ne Türklüğün geleceğine ait ödevlerim bitmemiştir. Siz onları tamamlayacaksınız. Siz de bizden sonrakilere benim sözümü yinelersiniz.

Bu sözler, bir bireyin değil, bir Türk Ulusu duygusunun anlatımıdır. Bunu, her Türk bir parola gibi kendinden sonrakilere durmadan yinelemekle son nefesini verecektir. Her Türk bireyinin son nefesi, Türk Ulusu'nun sönmeyeceğini, onun sonsuz olduğunu göstermelidir.

Yüksek Türk! Senin için yüksekliğin sınırı yoktur. İşte, parola budur.

12 Aralık 1935 ( Cumhuriyet Gazetesi )

Bir adam ki, büyük olmaktan söz eder, benim hoşuma gitmez. Bir adam ki, ülkeyi kurtarmak için önce büyük olmak gerekir, der ve bunun için bir örnek seçer, onun gibi olmayınca ülkenin kurtulamayacağı sanısına kapılır; bu, adam değildir.

İki Mustafa Kemal vardır. Biri ben, ölümlü Mustafa Kemal; diğeri ulusun sürekli içinde yaşattığı Mustafa Kemaller ülküsüdür. Ben onu temsil ediyorum. Herhangi bir tehlike anında ben ortaya çıktımsa, beni bir Türk anası doğurmadı mı, Türk analar daha Mustafa Kemaller doğurmayacaklar mı? Feyiz ulusundur, benim değildir.

Şubat 1935 ( Yücel Dergisi )

Bütün insanlığını, varlığını kendi varlığında gören adamlar, talihsizdirler. Besbelli ki o adam, kişi sıfatıyla mahvolacaktır. Herhangi bir kişinin, yaşadıkça mutlu, bahtiyar olması için gerekli olan şey, kendisi için değil, kendisinden sonra gelecekler için çalışmaktır.

Akıllı bir adam, ancak bir şekilde hareket edebilir. Yaşamda tam beğeni ve mutluluk, ancak gelecek kuşakların şerefi, varlığı, mutluluk için çalışmakta bulunabilir.

Bir insan böyle davranırken: ‘ Benden sonra gelecekler, acaba böyle bir ruhla çalıştığımın ayrımına varacaklar mı?' diye bile düşünmemelidir. Hatta en mutlu olanlar, hizmetlerinin bütün kuşaklarca bilinmez kalmasını yeğleyecek karakterde bulunanlardır.

20 Mart 1937 ( Cumhuriyet Gazetesi )

Gençlerimiz ve aydınlarımız neden yürüdüklerini ve ne yapacaklarını önce kendi kafalarında iyice kararlaştırmalı, onları halkça iyice sindirilir bir duruma getirmeli, onları ondan sonra ortaya atmalıdır. Ben, çok umutluyum ki gençlerimiz, bunu yapacak denli yetişkindir.

20 Mart 1923 ( Konya Türkocağı )

Gençlikle övünüyorum ve gençliğe güveniyorum. Biz azınlıkta kalsak da mandayı kabul etmeyeceğiz. Parolamız tektir ve değişmez; ya ölüm, ya bağımsızlık!

Gençler, vatanın bütün ümit ve bağımsızlığı size, nesillerin anlayış ve enerjisine bağlanmıştır.

9 Eylül 1919 (Sivas'ta Tıp Öğrencileriyle Yaptığı Görüşme)

Adalet dilenmekle ve başkalarını kendine acındırmakla ulus işleri, devlet işleri görülemez; ulusun ve devletin onuru ve bağımsızlığı güven altına alınamaz.

Adalet dilenmek ve acındırmak gibi bir ilke yoktur. Türk Ulusu, Türkiye'nin yarınki çocukları, bunu bir an akıllarından çıkarmamalıdırlar.

Söylev'den

Bir adam ki, ülkenin ve ulusun mutluluğunu düşünmekten çok kendini düşünür, bu adamın değeri ikinci derecededir. Temel değeri kendine veren ve bağlı bulunduğu ulus ve ülkeyi ancak kendi varlığı ile var sayan adamlar, uluslarının mutluluğuna hizmet etmiş sayılmazlar.

Ancak kendilerinden sonrakileri düşünebilenler,uluslarını yaşamak ve ilerlemek olanaklarına ulaştırırlar. Kendisi gidince yükselme ve hareket durur sanmak bir aymazlıktır.

20 Mart 1937 ( Cumhuriyet Gazetesi )

Genç düşünüşlü demek, doğruyu gören, anlayan doğru düşünüşlü demektir. Ulusun egemen istekleri, görüşü budur. Hepimiz, ona uymak zorundayız.

25 Ağustos 1925 ( Kastamonu Ziraat Odası Kurulu ile Yaptığı Söyleşi)

Başımıza neler örülmek istendiği ve nasıl direndiğimiz ve daha doğrusu ulusun isteklerine uygun biçimde ve onun desteğiyle nasıl çalıştığımız görülmeli ve gelecek kuşaklar için ders oluşturmalı ve uyanıklık sağlamalıdır. Zaten her şey, unutulur. Fakat biz, her şeyi gençliğe bırakacağız; o gençlik ki, hiçbir şeyi unutmayacaktır; gelecek umudunun ışıklı çiçekleri onlardır.

Sivas, Mazhar Müfit Kansu, Erzurum'dan Ölümüne
Kadar Kadar Atatürk'le Beraber, Cilt 2,Sayfa: 471

Türk çocuğu,

Her işte olduğu gibi, havacılıkta da en yüksek düzeyde, gökte seni bekleyen yerini, az zamanda dolduracaksın.

Bundan gerçek dostlarımız sevinecek, Türk Ulusu mutlu olacaktır.

3 Mayıs 1935 ( Etimesgut Havaalanı'ndaki Konuşmasından )

Büyük olmak için hiç kimseye iltifat etmeyeceksin; hiç kimseyi aldatmayacaksın; ülke için gerçek ülkü neyse onu görecek, o hedefe yürüyeceksin. Herkes senin aleyhinde bulunacaktır; herkes seni yolundan çevirmeye çalışacaktır; ama sen buna dayanacaksın, önüne sonuçsuz engeller yığacaklardır. Kendini büyük değil, küçük, zayıf, araçsız, hiç kabul ederek, kimseden yardım gelmeyeceğine kanaat getirip bu engelleri aşacaksın. Bundan sonra da sana büyüksün derlerse, bunu söyleyenlere güleceksin.

Yücel Dergisi, 1939 , Sayı: 57

HALKÇILIK

HALKÇILIK - BİRLİK - DAYANIŞMA ÜSTÜNE

Biz, yaşamını, bağımsızlığını kurtarmak için çalışan emekçileriz. Zavallı bir halkız. Ne olduğumuzu bilelim; kurtulmak ,yaşamak için çalışan ve çalışmak zorunda olan bir halkız. Bundan dolayı her birimizin hakkı vardır, yetkisi vardır. Fakat çalışmakla bir hakkı elde edebiliriz. Yoksa arka üstü yatmak ve yaşamını çalışmadan geçirmek isteyen insanların bizim toplumumuzda yeri yoktur, hakkı yoktur. O halde söyleyiniz .Efendiler! Halkçılık, toplumsal düzenini emeğine, hukukuna dayandırmak isteyen bir toplumsal doktrindir. Efendiler! Biz bu hakkımızı korumak, bağımsızlığımızı güven altında bulundurabilmek için toptan, ulusça bizi mahvetmek isteyen emperyalizme karşı ve bizi yutmak isteyen kapitalizme karşı ulusça savaşmayı uygun gören bir doktrin izleyen insanlarız. 1 Aralık 1921 ( TBMM)

İnsanlar, dünyaya yazgılarınca yaşamak üzere gelmişlerdir. Yaşamak demek, çalışmak demektir. Bundan dolayı, bir toplumun bir üyesi çalışırken öbür üyesi durursa, o toplum felçli olarak kalır. 31 Ocak 1923 ( İzmir Gümrük Binası )

Gerek temel haklar kurallarına, gerek tarihteki bayağı örneklerine ve gerek zamanımızda özdeş acı koşullar içinde çöküntüyle karşılaşmış olan ulusların gösterdiği etkili derslere göre ülkeyi bölünme ve yıkılmaktan kurtarmak için hemen ulusun genel güçlerini köklü örgütlerle birleştirmekten başka çare yoktur.24 Nisan 1920 (TBMM'nin ilk oturumunda yaptığı konuşmadan )

Bilirsiniz ki, yaşam demek, savaşma ve çarpışma demektir. Yaşamda başarı, kesinlikle savaşta başarı ile elde edilebilir. Bu da nesnel ve tinsel güce dayanır. Bir de, insanların uğraştığı bütün sorunlar, karşılaştığı bütün tehlikeler, elde ettiği başarılar, toplumca yapılan genel bir savaşımın dalgaları içinde doğagelmiştir. Söylev'den

Her saldırıya, her zaman, bir karşı saldırı düşünmek gerektir. Karşı saldırı olasılığını düşünmeden ve ona karşı güvenilir önlem bulmadan saldırıya geçenlerin sonu, yenilgi ve bozgundur, yok olmaktır. Söylev'den

Biz her yandan, dıştan ve dışın etkisiyle içeriden sonsuz saldırılara, hücumlara uğramaktayız. Bu durumda bizim için esas, sessizce birliği korumaktır. Bu birliği böyle bireysel girişimlerle bozduğumuz gün, o bireysel girişimler ne parlak başarılı sonuçlara ulaşsalar da toplumumuzu kurtarma yeteneğinden yoksun kalır. 14 Ağustos 1920 (TBMM)

Sınırlı araçlarla büyük işler görmenin denenmiş biricik yöntemi, güçlerimizi dağıtmamak eldeki araçların hepsini amaçlarımızın en önemlileri üzerinde toplamaktır. 13 Ağustos 1923 (TBBB Açış Konuşması)

Doğu sorununu yönlendirme ve zayıf noktaları arayıp bulmada pek usta olan düşmanlarımız, ülkemizde bu işi düpedüz bir örgüt durumuna getirmişlerdir. Ama kutsal varlıklarını kurtarma ülküsüyle çırpınan bütün ulus, bu dayanç ve savaşım yolunda her türlü engeli kuşkusuz ve kesinlikle kırıp süpürecektir. 23 Temmuz 1919 (Erzurum Kongresi)

Ulus, geniş bir huzur ve güvenlik içinde bulunmalıdır. Ülkemizin herhangi bir köşesinde halkın güvenliğini, devletin birlik ve asayişini bozmaya niyetlenenler, devletin bütün güçlerini karşılarında bulmalıdırlar. 13 Ağustos 1923 (TBMM Açış Konuşması)

Yurdun içerde ya da dışarda herhangi bir tehlikeden en az zamanda kurtulması için tek çözüm, herhangi bir seferberlik çağrısına her yurttaşın hemen ve bir an yitirmeksizin koşmasıdır. 31 Mayıs 1925 (Ulus'a Yayımlanan Bildiriden )

Meclis'in anlayışı, yürütümü ve durumu düşmana umut vermedikçe iç ve dış cephelerimiz hiçbir zaman yerinden oynatılamaz. Meclis'te bir, ya da birkaç üyenin karamsarlık aşılayan sözlerinden bile bize karşı yararlanma yolları aranmakta olduğuna kuşku edilmemelidir. Dışişleri Bakanlığı'nın dosyaları bununla ilgili dosyalarla doludur. Kesinlikle bildiririm ki ,istemeyerek de olsa, düşmanlara umut verecek en küçük bir belirti gösterildiği sürece, ulusal amaca ulaşmamız gecikir. ( Söylev'den )

Ulus adına iş gören Meclis'in ulusal isteği belirtmekte ve bunun gereklerini, inanarak uygulamakta göstereceği dayanç ve yiğitliktir. Meclis, ulusal isteği ne denli çok dayanışma ve birlik içinde belirtirse düşmana karşı o denli güçlü bir üstünlük aracımız olur. Söylev'den

Boynu bükük ulusumuzu tutsak etmek isteyen düşmanları yüzde yüz yeneceğimize olan inanç ve güvenim, bir dakika olsun sarsılmamıştır. Bu dakikada, bu tam inancımı yüksek kurulumuza karşı, bütün Ulus'a karşı ve bütün dünyaya karşı ilan ederim. 5 Ağustos 1921(TBMM)

Her başarılı savaşa katılan kişinin, hakkı yokken kendisini, savaşı kazanan ve bu işte tek etken olan kişi, diye göstermesi, örnek tutulacak bir ahlak kuralı sayılmaz. Yurdumuzun çocuklarına, böyle gerçeğe uymayan yol tutmak ve davranışlarda bulunmak alışkanlığını veremeyiz. Gelecek kuşaklara, "Yenen, kurtaran sanları demek ki böyle havadan kazanılabilirmiş." gibi yanlış bir düşünceyi miras bırakamayız. Söylev'den

Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türk halkı, uygardır. Tarihte uygardır, gerçekte uygardır. 27 Ağustos 1925 (İnebolu Türkocağı)

Osmanlı tarihi baştan sonuna dek, padişahların, kişilerin, en sonra, zümrelerin durum ve davranışlarını yazan bir destandan başka bir şey değildir. Geçmişin, yüzyılların elimize tarih diye uzattığı kitabın niteliği işte budur. 17 Şubat 1923 (İzmir İktisat Kongresi)

Yaşayışımın bütün aşamalarında olduğu gibi, son zamanların bunalımları ve felaketleri arasında dahi bir dakika geçmemiştir ki her türlü erinç ve istirahatimi ve her türlü kişisel görüşümü ulusun güvenlik ve mutluluğu adına feda etmekten tat duymayayım. Gerek askerlik yaşayışımın, gerekse siyasal yaşayışımın bütün dönem ve aşamalarını dolduran kavgalarımda her zaman davranış yasam(düsturum), ulusal dirence dayanarak yurdumun gereksindiği amaçlara yürümek olmuştur. 25 Nisan 1920 (TBMM Başkanı seçildikten sonra yaptığı konuşmadan)

Bugünün yaşam koşulları içinde, bir birey için olduğu gibi, bir ulus için de, gücünü ve yeteneğini eylemle gösterip kanıtlamadıkça, kendisine önem verilmesini ve saygı gösterilmesini beklemek boşunadır. Güçten ve yetenekten yoksun olanlara yüz verilemez. İnsanlık ,eşitlik, yiğitlik gereklerini, bütün bu niteliklerin kendilerinde bulunduğunu gösterenler isteyebilir. Söylev'den

Kuruluş baştan başa halk kuruluşu olacaktır. Genel idareyi halkın eline vereceğiz. Bu toplulukta hak sahibi olmak, herkesin bir iş görmesi temeline dayanacaktır. Ulus hak sahibi olmak için çalışacaktır. 10 Aralık 1922 (Vakit Gazetesi )

Halkın sesi, hakkın sesidir. (17 Şubat 1923 (İzmir İktisat Kongresi )

Geçmişin soysuzlaşmış, çürümüş düşünüşü ölmüştür. Bütün dünya bilmelidir ki, Türk Ulusu'nun hakkını, onur ve şerefini tanıtmaya gücü yeter. Türk vatanının bir karış toprağı için bütün ulus, tek vücut olarak ayağa kalkar. Onurunun bir zerresine, vatanının bir avuç toprağına yönelecek bir saldırının bütün varlığına vurulmuş darbe olacağını artık Türk Ulusu'nun fark etmediğini sanmak, yanlıştır. Saygısızlığın, saldırının küçüğü, büyüğü yoktur. 4 Ekim 1924 ( Anadolu Ajansı, Kayseri )

Tarih, söz götürmez bir biçimde ortaya koymuştur ki, büyük işlerde başarı için yeteneği ve gücü sarsılmaz bir önderin varlığı çok gereklidir.( Söylev'den )

KADIN HAKLARI

KADIN HAKLARI ÜSTÜNE

Dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir ulusunda, Anadolu köylü kadının üstünde kadın çalışması söylenemez. Dünyada hiçbir ulusun kadını, "Ben, Anadolu kadınından daha çok çalıştım, ulusumu kurtuluşa ve zafere götürmekte Anadolu kadınından daha çok çabaladım." diyemez. 21 Mart 1923 ( Konya Kızılay Kadınlar Kolu'nun verdiği davette)

Bir toplum aynı ülküye bütün kadınları ve erkekleriyle birlikte yürümezse, ilerleyip uygarlaşmasına teknik ve bilimce olanak ve olasılık yoktur.21 Mart 1923 ( Konya Kızılay Kadınlar Kolu'nun verdiği davette )

Kimse yadsıyamaz ki bu savaşta ve ondan önceki savaşlarda ulusun yaşam yeteneğini tutan hep kadınlarımızdır.

Çift süren, tarlayı eken, ormandan odun ve keresteyi getiren, ürünleri pazara götürerek paraya çeviren, aile ocaklarının dumanını tüttüren, bütün bunlarla birlikte sırtıyla ,kağnısıyla, kucağındaki yavrusuyla, yağmur demeyip, çamur demeyip, sıcak demeyip cephenin mühimmatını taşıyan hep onlar, hep o ilahi, Anadolu kadınları olmuştur.

Onun için hepimiz, büyük ruhlu ve büyük duygulu kadınlarımızı şükran ve minnetle sonsuza değin yüceltip, kutsayalım.21 Mart 1923 ( Konya Kızılay Kadınlar Kolu'nun verdiği davette )

İnsan topluluğu kadın ve erkek denilen iki cins insandan oluşmuştur. Olası mıdır ki, bu kütlenin bir parçasını ilerletelim, ötekini önemsemeyelim de kütlenin bütünlüğü ilerleyebilsin? Olanaklı mıdır ki, bir cismin yarısı toprağa zincirlerle bağlı kaldıkça öteki kısmı göklere yükselebilsin?

Kuşku yok ki, ilerleme adımları, dediğim iki cins tarafından birlikte, arkadaşça atılmak ve işte, yükselme ve ilerlemede birlikte yol almak gerekir. Böyle olursa devrim başarıyla sonuçlanır.1 Eylül 1925 ( İkdam )

Türk toplum yaşayışında kadınlar, bilimce, kültürce ve başka bakımlardan erkeklerden kesinlikle geri kalmamışlardır. Belki daha da ileri gitmişlerdir.31 Ocak 1923 ( İzmir Gümrük Binası )

Anaların bugünkü çocuklarına verecekleri eğitim, eski dönemlerdeki gibi kolay değildir. Bugünün anaları için gerekli nitelikleri çocuk yetiştirmek, çocuklarını bugünkü yaşayış için çalışkan bir üye durumuna koymak, pek çok yüksek niteliklerin sahibi olmakla olabilir.

Bundan dolayı, kadınlarımız, hatta erkeklerimizden daha çok aydın, daha çok kültürlü, daha çok bilgili olmak zorundadırlar. Eğer gerçekten ulusun anası olmak istiyorlarsa böyle olmalıdırlar.21 Mart 1923 ( Konya Kızılay Kadınlar Kolu'nda verilen davette )

Kadının en büyük görevi, analıktır. İlk eğitim verilen yerin ana kucağı olduğu düşünülürse bu görevin önemi, gereği gibi anlaşılır. Ulusumuz, güçlü bir ulus olmaya karar vermiştir. Bugünün gerekli işlerinden biri de kadınlarımızın her bakımdan yükselmelerini sağlamaktır. Bundan böyle kadınlarımız da bilgin olacaklar, erkeklerin geçtikleri bütün eğitim aşamalarından geçeceklerdir. Sonra kadınlar, toplum yaşayışında erkeklerle birlikte yürüyerek birbirinin yardımcısı ve desteği olacaklardır.31 Ocak 1923 ( İzmir Gümrük Binası )

Türkiye Cumhuriyeti'nin temel düşüncesi kadınları değil, erkekleri dahi savaş meydanına götürmemektir. Ancak Türk Ulusu'nun yüksek varlığına, hangi yandan olursa olsun, ilişildiğinde işte o zaman Türk kadınları, Türk erkeklerinin bulunduğu yerde hazır, eylemde olacaklardır.3 Mayıs 1935 ( Türk Kuşu'nun açılışında )

Bazı yerlerde kadınlar görüyorum ki, başında bir bez ya da peştemal, ya da buna benzer bir şeyler olarak yüzünü, gözünü gizler ve yanından geçen erkeklere karşı arkasını çevirir; ya da yere oturarak yumulur. Bu davranışın anlamı neyi kanıtlar. Uygar bir ulus anası, bir ulus kızı için bu garip biçimler, bu yabani durum nedir? Bu durum ulusu çok gülünç gösterir ve derhal düzeltilmesi gerekir. 1 Eylül 1925 ( İkdam )

Bilinmelidir ki, her aşamada olduğu gibi toplum yaşayışında dahi iş bölümü vardır. Bu genel iş bölümünde kadınlar, kendilerine özgü görevleri yapacakları gibi aynı zamanda toplumun rahat yaşaması, mutluluğu uğruna gerekli olan genel çalışmalara da katılacaklardır.31 Ocak 1923 ( İzmir Gümrük Binası )

Bir toplum, cinsinden salt birinin yüzyılın gereklerini elde etmesiyle yetinirse, o toplum, yarıdan çok zaaf içinde kalır. Bir ulus gelişmek ve uygarlaşmak isterse, özellikle bu noktayı temel olarak benimsemek zorundadır. Bizim toplumumuzun başarısızlığının nedeni, kadınlarımıza karşı gösterdiğimiz umursamazlık ve kusurdan doğmaktadır.31 Ocak 1923 ( İzmir Gümrük Binası )

Kadınlık konusunda dış görünüş ve giysi ikinci derecededir. Asıl savaşım

alanı kadınlarımız için görünüş ve giyside başarılı olmaktan çok, asıl başarılı olması gereken alanda ışıkla, kültürle, gerçek değerle süslenmek ve gerekli araçları sağlamaktır.30 Mart 1923 ( Vakit Gazetesi )

ULUSÇULUK

ULUSÇULUK ÜSTÜNE

Gerçekten ulusun bağrında, ulusun bir bireyi olmak kadar dünyada mutluluk yoktur. Gerçekleri bilen, gönlünde ve özünde kutsal ve manevi tatlardan başka tat tanımayan insanlar için ne denli yüksek olursa olsun maddesel makamların hiçbir değeri yoktur. 20 Temmuz 1922 (TBMM Konuşması)

Bizim yüzümüz her zaman ak ve temizdi, her zaman da ak ve temiz kalacaktır. Yüzü çirkin ve gönlü çirkinliklerle dolu olanlar, bizim yurtseverce, vicdanlı ve namuslu davranışlarımızı, bayağı ve çirkin tutkuları yüzünden, çirkin göstermeye kalkışanlardır.Söylev'den

Maddi ve manevi çöküş, korku ile, acz ile başlar. Aciz ve korkak insanlar, herhangi bir felaket karşısında ulusun da hareketsizliğe sürüklenmesine ve bir kenara çekilip kalmasına yol açarlar acz ve duraksamada öylesine ileri giderler ki, sanki kendi kendilerini alçaltırlar. Derler ki: Biz adam değiliz ve olamayız! Kendi kendimize adam olamayız. Biz varlığımızı kayıtsız koşulsuz bir yabancının eline bırakalım.Balkan Savaşı'ndan sonra ulusun, özellikle Ordu'nun başında bulunanlar da başka biçimde, ama gene bu zihniyeti izlemişlerdir.

Türkiye'ye böyle yanlış yollarda dağılma ve yok olma uçurumuna sürükleyenlerin elinden kurtarmak gerekir. Bunun için bulunmuş bir gerçek vardır, ona uyacağız. O gerçek şudur: Türkiye'nin düşünen kafalarını büsbütün yeni bir inançla donatmak. Bütün ulusa sağlam bir maneviyat vermek.4 Mart 1922 (TBMM Gizli Oturum)

Hiçbir sözümde ulusuma karşı yalancı durumunda kalmadım. Onları söylerken bir hayalci gibi, düşler kuran bir şair gibi değil, onları söylemekliyim bu ulustaki yetenek öğelerini bilmekliğimdendi.16 Mart 1923 (Adana Türkocağı)

Ben, şimdiye dek ülke ile ulus hayrına ne gibi atılımlar, devrimler yapmışsam, hep böyle halkımızla temas ederek, onların ilgi ve sevgilerinden, gösterdikleri içtenlikten güç ve esin alarak yaptım. Ereğimiz, amacımız hep ulus ve ülkemizin kurtuluşu, mutluluğu ve ilerlemesidir. Şimdiye dek yaptığımız icraatımızda ve aldığımız kararlarda bizi aldatan ve ulusa karşı gelen hiçbir şeyimiz yoktur ve gösterilemez. Ulusumuzun en kısa yoldan uygarlığın nimetlerine kavuşturmaya, mutlu ve rahat ettirmeye çalışacağız ve bunu yapmak zorundayız. 25 Ağustos 1925 (Kastamonu'da Hükümet Konağı'nda İnebolu'dan gelen kurulla yaptığı söyleşiden)

Her ulus layık olduğu yaşayışa kavuşur. 16 Mart 1923 (Adana Türkocağı'ndan çıkışta)

Önder olacakların, her ne olursa olsun, tutulan yoldan dönmemeleri, yurtta barınabilecekleri son noktada, son nefeslerini verinceye dek amaç uğrunda özveriyi sürdüreceklerine, işin başında karar vermeleri gerekir. Yüreklerinde bu gücü duymayanların işe girişmemeleri çok daha iyi olur. Çünkü böyle bir durumda hem kendilerini, hem de ulusu aldatmış olurlar. Söylev'den

Aydınlarımız içinde çok iyi düşünenler vardır. Ancak genel olarak şu yanılgımız da vardır ki araştırmalarımıza temel olarak çok kez kendi özelliklerimize ve gereksinimlerimizi almayız. aydınlarımız, belki bütün dünyayı, bütün öbür ulusları tanır, ancak kendimizi bilmeyiz. 20 Mart 1923 (Konya Türkocağı)

Arkadaşlar, felaketler, acılar, yenilgiler uluslar üzerinde birtakım etkiler yapar. Bu etkilerin başlıcası, öyle kara günlerinden sonra, ulusların uyanması, onurunu bulması ve kendi benliğini duymasıdır. Uzun yüzyılların acı sonuçları, sonunda bizim ulusumuzda da bu özellikleri yarattı. Tam güvenle söylerim ki, ulusumuz baştan başa böyle bir uyanışa
kavuşmuş, bütün ve olgun bir ulus halindedir. Açıkça ve övünçle ilan ederim ki, bu ulus, ulusal benliğini kavramış ve bunu bütün dünyaya kanıtlamıştır. Ulusumuz son utkuları, hep bu özellikleri, bu kavrayışı sayesinde kazandı.
Ulusları yükselten bu özelliklere, bir etken daha ekleyelim: Öç duygusu .Ulusların kalbinde öç duygusu olmalı. Bu alelade bir öç değil, yaşamına, rahatına, zenginliğine düşman olanların zararlarını yok etmeye yönelmiş öçtür. Bütün dünya bilmeli ki, karşımızda böyle bir düşman oldukça, onu bağışlamak elimizden gelmez ve gelmeyecektir. Düşmana acıma, acizlik ve zayıflıktır. Bu, insanlık göstermek değil, insanlık özelliklerinin sona erişini ilan etmektir. 16 Mart 1923 (Adana Türkocağı)

Dünyanın bize saygı göstermesini istiyorsak, önce bizim benliğimize ve ulusumuza bu saygıyı duygu, düşünce ve davranışla gösterelim. Bilelim ki, ulus benliğini bulmayan uluslar, başka uluslara yem olurlar. 20 Mart 1923 (Konya Türkocağı)

Bilirsiniz ki, savaş ve çarpışma demek, iki ulusun, yalnız iki ordunun değil, iki ulusun bütün varlıklarıyla, bütün mallarıyla, bütün nesnel ve tinsel güçleriyle karşılaşması ve birbiriyle vuruşması demektir. Söylev'den

Hiçbir ulus, tıpkı başka bir ulusun taklitçisi olmamalıdır. Şundan ki, öyle bir ulus, ne taklit ettiği ulusun tıpkısı olabilir, ne de kendi milliyeti içinde kalabilir. Bunun sonucu, kuşkusuz başarısızlıktır. 21 Mart 1923 (Konya Kızılay Kadınlar Kolu'na yaptığı konuşmadan)

Ulusun tarihini okumamış ya da ulusal duygudan yoksun kalmış oldukları anlaşılan bazı kişiler, yabancıların bize karşı ileri sürdükleri suçlamaları reddetmedikten başka, yurtlarını, uluslarını suçlu göstermekten çekinmiyorlar. 1919 (Ankara'ya ilk geldiğinde kentin ileri gelenlerine yaptığı konuşmadan)

Her çağda, her ülkede ve her zaman çıktığı gibi, bizde de yüreği ve siniri zayıf, bilinçsiz insanlarla vatansız ve aynı zamanda kişisel varlık ve çıkarını yurdun ve ulusunun zararında arayan alçaklar da vardır. 23 Temmuz 1919 (Erzurum Kongresi)

Efendiler, biz Panislâmizm yapmadık.; belki yapıyoruz, yapacağız dedik. Düşmanlar da yaptırmamak için, bir an önce öldürelim, dediler. Panturanizm yapmadık; yaparız, yapıyoruz dedik. Yapacağız dedik ve yine öldürelim,dediler. Bütün dava bundan ibarettir. 1 Aralık 1921 (TBMM)

Benim başkaca, ikinci bir mutluluğum olacaktır ki ,o da kutsal savaşımıza başladığımız gün bulunduğum duruma yeniden dönebilmeme yol açılmasıdır.Dünyada, ulusun bağrında özgür bir birey olmak gibi mutluluk var mıdır?
Gerçekleri bilen, gönlünde ve özünde tinsel ve kutsal tatlardan başka tat bulunmayan kişiler için, ne denli yüksek olursa olsun, nesnel orunların hiçbir değeri yoktur. 20 Temmuz 1922 (TBMM)

Her evresi ile düşünülmüş, hazırlanmış, yönetilmiş ve utkuyla sonuçlandırılmış olan bu savaşlar, Türk Ordusu'nun, Türk Subayları'nın ve komutanlarının yüksek güçlerini ve yiğitliklerini tarihte bir daha saptayan ulu bir anıttır.

Bu anıt, Türk Ulusu'nun özgürlük ve bağımsızlık düşüncesinin ölümsüz anıtıdır. Bu sonucu yaratan bir ulusun çocuğu, bir ordunun Başkomutanı olduğum için, sevincim ve mutluluğum sonsuzdur. Söylev'den

Efendiler, ulus, ulusun sanat ruhu, müziği, edebiyatı, kutsal savaşın tanrısal türküleri, ölümsüz bir yurt aşkının hayranlığı ile her zaman şakımalıdır. 13 Ağustos 1923 (TBMM Açış Söylevi)

Bütün nesnel ve tinsel varlığını yurt savunmasına vermekte gevşek davranan ve titizlik göstermeyen uluslar, savaşı ve çarpışmayı gerçekten göze almış ve başarabileceklerine inanmış sayılamazlar. Söylev'den

Ulusumuzun güçlü, mutlu ve sağlam bir düzen içinde yaşayabilmesi için, devletin baştan başa ulusal bir siyaset gütmesi ve bu siyasetin iç örgütlerimize tam uyumlu ve dayalı olması gereklidir. Ulusal siyaset demekle anlatmak istediğim şudur: Ulusal sınırlarımız içinde, her şenden önce kendi gücümüze dayanarak varlığımızı koruyup ulusun ve yurdun gerçek mutluluğuna ve bayındırlığına çalışmak; gelişigüzel, ulaşılamayacak istekler ardında ulusu uğraştırmamak ve zarara sokmamak; uygarlık dünyasının uygarca ve insanca davranışını ve karşılıklı dostluğunu beklemektir. Söylev'den

Önemli olan, ülkeyi temelinden yıkan, ulusu tutsak kıldıran, iç cephenin çökmesidir. Bu gerçeği bizden daha çok bilen düşmanlar, bu cephemizi yıkmak için yüzyıllarca çalışmışlar ve çalışmaktadırlar. Bugüne dek başarı da sağlamışlardır. Gerçekte, ‘kaleyi içinden almak' dışından zorlamaktan çok kolaydır. Bu amaçla içimize dek sokulabilen arabozucu mikropların, ajanların bulunduğunu ileri sürmek yersiz değildir. Söylev'den

AVRUPA VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER

Milletler Cemiyeti'ne (Birleşmiş Milletler ) başvurmayı düşünmüyoruz, fakat davet ederlerse katılırız. (1932)

Orijinal belgeleri:

ata_1

ata

atakalpak
atayazi


Avrupa'nın bütün ilerleme ve medenileşmesine karşılık Türkiye tam tersine gerilemiş ve düşüş vadisine yuvarlanadurmuştur. Artık vaziyeti düzeltmek için mutlaka Avrupa'dan nasihat almak, bütün işleri Avrupa'nın emellerine göre yapmak, bütün dersleri Avrupa'dan almak gibi bir takım zihniyetler belirdi.
Halbuki hangi istiklal vardır ki ecnebilerin nasihatleriyle, ecnebilerin planlarıyla yükselebilsin ? ..
Tarih böyle bir hadiseyi kaydetmemiştir ...

Biz Türkler, bütün tarihimiz boyunca hürriyet ve istiklâle timsal olmuş bir milletiz.

Ne kadar zengin ve müreffeh olursa olsun, istiklâlden mahrum bir millet, medenî insanlık karşısında uşak olmak mevkiinden yüksek bir muameleye lâyık sayılamaz.

Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir. Ben milletimin en büyük ve ecdadımın en değerli mirası olan bağımsızlık aşkı ile dolu bir adamım. Çocukluğumdan bugüne kadar ailevî, hususî ve resmî hayatımın her safhasını yakından bilenler bu aşkım malumdur. Bence bir millete şerefin, haysiyetin, namusun ve insanlığın vücut ve beka bulabilmesi mutlaka o milletin özgürlük ve bağımsızlığına sahip olmasıyla kaimdir. Ben şahsen bu saydığım vasıflara, çok ehemmiyet veririm. Ve bu vasıfların kendimde mevcut olduğunu iddia edebilmek için milletimin de aynı vasıfları taşımasını esas şart bilirim. Ben yaşabilmek için mutlaka bağımsız bir milletin evladı kalmalıyım. Bu sebeple milli bağımsızlık bence bir hayat meselesidir. Millet ve memleketin menfaatleri icap ettirirse, insanlığı teşkil eden milletlerden her biriyle medeniyet icabı olan dostluk ve siyaset münasebetlerini büyük bir hassasiyetle takdir ederim. Ancak, benim milletimi esir etmek isteyen herhangi bir milletin, bu arzusundan vazgeçinceye kadar, amansız düşmanıyım.

Milli egemenlik öyle bir nurdur ki, onun karşısında zincirler erir, taç ve tahtlar batar, mahvolur. Milletlerin esirliği üzerine kurulmuş müesseseler her tarafta yıkılmaya mahkumdurlar.

Cumhuriyet fikir serbestliği taraftarıdır. Samimi ve meşru olmak şartıyla her fikre saygı duyarız.

Egemenlik kayıtsız ve şartsız milletindir.

Gerçi bize milliyetçi derler. Ama, biz öyle milliyetçileriz ki, işbirliği eden bütün milletlere hürmet ve riayet ederiz. Onların milliyetlerinin bütün icaplarını tanırız. Bizim milliyetçiliğimiz herhalde hodbince ve mağrurca bir milliyetçilik değildir.

Bilelim ki milli benliğini bilmeyen milletler başka milletlere yem olurlar.

Milli mücadelelere şahsî hırs değil, milli ideal, milli onur sebep olmuştur.

Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır.

Milli his ile dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir. Dilin milli ve zengin olması, milli hissin gelişmesinde başlıca etkendir. Türk dili, dillerin en zenginlerindendir. Yeter ki, bu dil şuurla işlensin. Ülkesini, yüksek bağımsızlığını korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır.

Bir dinin tabiî olması için akla, fenne, ilme ve mantığa uygun olması lazımdır.

Her fert istediğini düşünmek, istediğine inanmak, kendine mahsus siyasi bir fikre sahip olmak, seçtiği bir dinin icaplarını yapmak veya yapmamak hak ve hürriyetine sahiptir. Kimsenin fikrine ve vicdanına hakim olunamaz.

Türk Milletinin istidadı ve kesin kararı medeniyet yolunda, durmadan, yılmadan ilerlemektir.

Medeni olmayan insanlar, medeni olanların ayakları altında kalmaya mahkumdurlar.

Büyük dinimiz çalışmayanın insanlıkla hiç ilgisi olmadığını bildiriyor. Bazı kimseler çağdaş olmayı kâfir olmak sayıyorlar. Asıl küfür onların bu zannıdır. Bu yanlış tefsiri yapanların maksadı İslâmların kâfirlere esir olmasını istemek değil de nedir? Her sarıklıyı hoca sanmayın, hoca olmak sarıkla değil, dimağladır.

Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz. En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır.

Medeniyetin emir ve talep ettiğini yapmak insan olmak için yeterlidir.

Biz dünya medeniyeti ailesi içinde bulunuyoruz. Medeniyetin bütün icaplarını tatbik edeceğiz.

Bizim devlet idaresinde takip ettiğimiz prensipleri, gökten indiği sanılan kitapların dogmalarıyla asla bir tutmamalıdır. Biz, ilhamlarımızı, gökten ve gaipten değil, doğrudan doğruya hayattan almış bulunuyoruz.

Milletimiz her güçlük ve zorluk karşısında, durmadan ilerlemekte ve yükselmektedir. Büyük Türk Milletinin bu yoldaki hızını, her vasıtayla arttırmaya çalışmak, bizim hepimizin en kutlu vazifemizdir.

İnsan topluluğu kadın ve erkek denilen iki cins insandan mürekkeptir. Kabil midir ki, bu kütlenin bir parçasını ilerletelim, ötekini ihmal edelim de kütlenin bütünlüğü ilerleyebilsin? Mümkün müdür ki, bir cismin yarısı toprağa zincirlerle bağlı kaldıkça öteki kısmı göklere yükselebilsin?

Ey kahraman Türk kadını, sen yerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın.

Anaların bugünkü evlatlarına vereceği terbiye eski devirlerdeki gibi basit değildir. Bugünün anaları için gerekli vasıfları taşıyan evlat yetiştirmek, evlatlarını bugünkü hayat için faal bir uzuv haline koymak pek çok yüksek vasıflar taşımalarına bağlıdır. Onun için kadınlarımız, hattâ erkeklerimizden çok aydın, daha çok feyizli, daha fazla bilgili olmaya mecburdurlar; eğer hakikaten milletin anası olmak istiyorlarsa.

Ben icap ettiği zaman en büyük hediyem olmak üzere, Türk Milletine canımı vereceğim.

Gençler cesaretimizi takviye ve idame eden sizlersiniz. Siz, almakta olduğunuz terbiye ve irfan ile insanlık ve medeniyetin, vatan sevgisinin, fikir hürriyetinin en kıymetli timsali olacaksınız. Yükselen yeni nesil, istikbal sizsiniz. Cumhuriyeti biz kurduk, onu yükseltecek ve yaşatacak sizsiniz.

Yüksek Türk! Senin için yüksekliğin hududu yoktur. İşte parola budur.

Benim naçiz vücudum nasıl olsa bir gün toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti ebediyen yaşayacaktır.

Sizler, yani yeni Türkiye'nin genç evlatları! Yorulsanız dahi beni takip edeceksiniz... Dinlenmemek üzere yürümeye karar verenler, asla ve asla yorulmazlar. Türk Gençliği gayeye, bizim yüksek idealimize durmadan, yorulmadan yürüyecektir.

Biz cahil dediğimiz zaman, mektepte okumamış olanları kastetmiyoruz. Kastettiğimiz ilim, hakikati bilmektir. Yoksa okumuş olanlardan en büyük cahiller çıktığı gibi, hiç okumak bilmeyenlerden de hakikati gören gerçek alimler çıkabilir.

Müsbet bilimlerin temellerine dayanan, güzel sanatları seven, fikir terbiyesinde olduğu kadar beden terbiyesinde de kabiliyeti artmış ve yükselmiş olan erdemli, kudretli bir nesil yetiştirmek ana siyasetimizin açık dileğidir.

Mualimler! Yeni nesli, Cumhuriyetin fedakâr öğretmenleri ve eğiticileri, sizler yetiştireceksiniz. Ve yeni nesil sizin eseriniz olacaktır. Eserin kıymeti, sizin maharetiniz ve fedakârlığınız derecesiyle mütenasip bulunacaktır.

Milleti kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir. Öğretmenden, eğiticiden yoksun bir millet, henüz millet namını almak istidadını keşfetmemiştir.

Dünyanın her tarafından öğretmenler insan topluluğunun en fedakâr ve muhterem unsurlarıdır.

Okul sayesinde, okulun vereceği ilim ve fen sayesindedir ki, Türk milleti, Türk sanatı, Türk iktisadiyatı, Türk şiir ve edebiyatı bütün güzellikleriyle gelişir.

Türkiye'nin asıl sahibi ve efendisi, gerçek üretici olan köylüdür. O halde, herkesten daha çok refah, saadet ve servete müstahak ve layık olan köylüdür. Onun için, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin iktisadi siyaseti bu aslî gayeye erişmek maksadını güder.

Ekonomik kalkınma, Türkiye'nin hür, müstakil, daima daha kuvvetli, daima daha refahlı Türkiye idealinin belkemiğidir.

Aktuelle Beiträge

Ee Atam
Ben Bir Mustafa Kemal"im İzindeyim Atatürk’üm Tek...
tuerkei - 20. Jun, 18:30
Ben kimim? Evet...
Ben, Atatürkçüyüm. Ben, Cumhuriyetçiyim. Ben, Laikim....
tuerkei - 27. Mär, 22:29
ATATÜRK İLKELERİ
Atatürk ilkeleri, altı ana başlık altında toplanabilir:...
tuerkei - 24. Jan, 21:08
"DIE ZEIT" lässt Atatürk...
Dummheiten und andere historische Unwahrheiten eines...
tuerkei - 22. Jan, 21:22
Guestbook of ATAMIZ:
tuerkei - 22. Jan, 20:52

Time is now in Türkiye

Archiv

April 2024
Mo
Di
Mi
Do
Fr
Sa
So
 1 
 2 
 3 
 4 
 5 
 6 
 7 
 8 
 9 
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
 
 
 
 
 
 
 
 

Suche

 

Status

Online seit 6360 Tagen
Zuletzt aktualisiert: 20. Jun, 18:34

Credits

Web Counter-Modul

User Status

Du bist nicht angemeldet.

0. Asla unutmayacağız seni
0. ATATÜRK İLKELERİ
01. HAYATI
02. Anne Soyu
03. Baba Soyu
04. Selanik'teki Evi
05. Kronoloji
06. 1922' de T.B.M.M.'de yaptığı bir konuşma
07. Başbuğ ATATÜRK'ÜN Türkçü Mülakatları
08. GENÇLİĞE HİTABESİ
09. GENÇLİĞİN ATA'YA CEVABI
10. ALINTILAR
11. DİYOR Kİ
12. SÖYLEVLERİ ve SÖZLERİ
13. Son Mektubu
14. İSTİKLAL MARŞI
... weitere
Profil
Abmelden
Weblog abonnieren


Klick mich!

Klick mich!